Bizimkiler bu ara kafayı günlük olaylara taktılar. En sıradan bir olay bile onlar için çok önemli. Sürekli soru soruyor, her şeyi anlatmamı istiyorlar. Tabi tekraş, tekraş ve tekraş… Tamam atalarımız et-tekraru ahsen velev kane yüz seksen demiş ama ben de insanım yahu. Emme basma tulumba gibi sabahtan akşama, akşamdan sabaha aynı şeyi söylemekten dilimde tüy bitiyor, dilim damağıma yapışıyor, gözlerim kararıyor, başım dönüyor, midem bulanıyor. Bunalıyorum, boğuluyorum, kuduruyorum yaaa. Aradım, buldum bebelerin niye her şeyi tekrar ettirdiklerini. Efendim, güven duyguları gelişiyormuş. Devamını ve sonunu bildikleri bir şey onlara güven veriyormuş. Anacım, evde sanki bir güvensizlik ortamı mı varda güvene ihtiyaçları var? Sıkıyönetim yok, olağanüstü hal yok, öcü yok, böcü yok… Evimiz desen akmaz, kokmaz. İçeride vahşi hayvan yok, dikenli tel yok… Açlar mı açıktalar mı? İki yıldır bir elleri yağda bir elleri balda vallaha. Saçımı süpürge ettim uğurlarında. Yemin ediyorum karı koca ağızlarına bakıyoruz, bir şey isteseler de yapsak diye. Tamam bazen benim bağırıp cırladığım oluyor ama o kadar kusur kadı kızında da olur. Bu bebeler neyi dert ediyor da kendilerini güvensiz hissediyorlar diye kafama takıldı. Hayır, ben mi bilmeden bir şey yapıyorum acaba dedim. Düşündüm, taşındım, olayın üzerine gittim. Ve sonunda çözdüm: Bu tekraş olayının güvensizlikle falan alakası yok. Tamamen başka bir sebebi var! Hiç tahmin edemeyeceğiniz bir sebebi!