Anlatmıştım ya, ben küçükken çok çalışkan bir öğrenciydim. Tamamen kendi isteğimle, çok da severek çalışırdım. Notlarım hep yüksek gelirdi. Ama gel gör ki notumu babama hiç beğendiremezdim. 4 alsam “Niye 5 değil,” derdi. 5 alsam, “Kaç üzerinden?” diye sorardı. 85’ten 5, 5 sayılmaz. 90 olursa yeni soru: “Kaç kişi daha 5 aldı?” Tek değilsem ayvayı yedik. “Onlar kaç üzerinden aldı?” 100 al, yine mutlu olmaz babam. Kaç kişi yüz aldı? ALAN YOK, Bİ BEN ALDIM ALOOOO! “Hadi bakalım, inşallah öbür sınavlarda düşürmezsin!” PES!
Babamın bitmek bilmeyen yüksek puan arzusu doğal olarak bana da sirayet etti. Tabi çalışkanlığıma çalışkanlık eklemedi. E zaten çok çalışkandım. Sadece hırstan gözümü döndürerek kronik tatminsizliğe, mutsuzluğa, kaygıya ve özgüvensizliğe yol açtı. Öyle ki en son, hayatta kazanamam (!) diye ağladığım üniversite sınavında Türkiye 43. sü olduğumda, arkamdaki bir milyona sevinmek yerine önümdeki 42’ye üzülmüştüm!
Bu hırs uğruna ilk gençlik dönemime normalde 4 kellelik saçımın beşte dördünü kaybederek girdim. -Ne yazık ki hâlâ bana sıkıntı veren- strese bağlı mide ve kafa rahatsızlıklarımı da unutmayalım tabi. Ha bi de anam boyumun hırsımdan büyümediğini söyler.
Hayatın not olmadığını geç anladım, ama şükür anladım. Şu an tek amacım, bu yüce bilgiyi çocuklarımı büyütürken de aklımdan çıkarmamak. Tabi yıllardır içime çöreklenen hırs canavarını yenmeyi başarabilirsem!
Bebelerim daha yoğun bakımda olduğu dönemdi. Başlarında asistan bir doktor kız vardı. Allah razı olsun, çok ilgili biriydi. Benim kızımı da çok severdi. “Evde kuvözü hazır, sen bana ver bunu, benim olsun,” diye bana takılırdı. Bir seferinde ben “Sen hoca ol, o da asistanın olsun inşallah,” dedim. Tamamen bilinçaltı, ağzımdan döküldü! Kız bana döndü, “Öyle deme abla yaa, bak çok zor doğdular, hayata zor tutundular, bundan sonraki hayatları kolay olsun,” dedi. O an kafamda bir şimşek çaktı. İçime nasıl işlediyse not hırsı, daha kuvözde yaşam mücadelesi veren çocuğuma meslek seçiyordum. En yüksek puanlısından! Demek ki bu illetten kurtulmak düşündüğüm kadar kolay olmayacaktı.
Daha o gün meslek konusunu kafamdan çıkardım. Bizim evde hiç konuşulmaz büyüyünce ne olunacağı. Allah güzel ömürler versin, büyüsünler de elbette bir şey olunur. Şimdilik oğlanın hayali sıpaydurmen olmak. Kız da büyüyünce büyük olacakmış. Hadi bakalım, inşallah.
Geçen yaz çocukları havuza yüzmeye yazdırdım. “Sadece eğlensinler” diye. Tabi bilincimin altına eden canavar durmadı, ötmeye devam etti içimden, sözümü o tamamladı: “Heves ederlerse devam ederler. Getirir götürürüm bütün sene ne olacak. Hem küçük yaşta öğrenirlerse güzel yüzerler. Bakarsın büyüyünce yüzücü olurlar. Belki çok yeteneklidirler. Ayyy hadi inşallah! Bir de bakmışsın ünlü yüzücü olmuşlar. Olimpiyat kazanmışlar. Sonra “Bizi erken yaşta suyla tanıştıran annemize teşekkür ederiz” diye bir basın toplantısı falan yaparlar. Benim de göğsüm kabarır. Kııızz neden olmasın ki? Ayy hadi bakalım.”
Sonuç: Kız suya bile girmedi! Parayı peşin verdiğim ve kardeşini de devam ettirdiğim için bir ay yüzme okuluna gelmek zorunda kaldı. Her seferinde su içindeki arkadaşlarını görüp kendi yapamadığı için üzülerek…
Önceleri “Aldırma, sadece eğlen diye getirdim seni, istersen kenarda otur, problem yok,” dedim. Ama günler geçtikçe içimdeki canavar kendini göstermeye başladı. “Kızım herkes yapıyor, sen niye yapamayacaksın, hadi gir bakayım şuradan suya” diye ibiklemeye başladım kızı. O gün bir anne gördüm. Benimkilerden iki yaş büyük kızını yüzmeye getirmiş. Kendi deyişine göre kız yüzme biliyormuş, sitenin havuzunda öğrenmiş, burada stil öğrenseymiş. Öğretmen kızın kolluklarını çıkardı. Kız çok korktu. Annesi bir bakış attı. Kız korkudan ağlayarak yüzmeye başladı. Çocuğun yüzünün hali günlerce gözümün önünden gitmedi.
Kendime döndüm. Peki benim yapmaya çalıştığım neydi? Aynısı! Kızcağız benim korkuma suya giriyordu. Bu arada arkadaşları yapıp kendi yapamadığı için de eziliyordu. Hani sadece eğlensin diye getirmiştim? Hem “Herkes yapıyor, sen niye yapamayacaksın?” da ne demek? Herkesin yaptığını yapabilmek zorunda mı? Yapmasın arkadaş, istemiyorsa yapmasın, yapamıyorsa da yapmasın. O hafta bitirdik yüzme kursunu. İçimdeki canavarın beklentisinin aksine yüzme için üstün bir yetenek çıkmadı bebelerimden. Üstüne üstlük kızda su fobisi oluştu. Ama bana da iyi bir ders oldu!
Peki öldü mü içimdeki canavar? Cık, direnmeye devam etti içimden. Ara ara da ortaya çıktı yeniden.
Bu sene çocukları okula yazdırdım. Anaokuluna. İlk gün toplantı var. Bütün veliler ve öğretmenler bir aradayız. Bir öğretmen milli eğitimden gelen kitabı gösterdi. “Bu yıl milli eğitim ücretsiz kitap verdi. Ama kitap çok yetersiz,” dedi. Kitabı da havada sallıyor. İki parmak kalınlığında, harita metod büyüklüğünde bir kitap. Dönemlikmiş. Velilerden biri lafa girdi: “Ay hocam bu kitaptan ne olacak ki? Geçen sene aldırdığınız set çok iyiydi. Koca dönem için sadece bir kitap mı vermiş milli eğitim? E yuh yani. Ben yazın her hafta bu kitap kadar kitap bitittirdim çocuğuma.”
4-5 yaş veledi, geçen yaz, toplamda kafam kalınlığında kitap bitirmiş! İçimdeki canavar zırlamaya başladı: “Ama koca yaz ben çocuğuma hiçbir şey yaptırmadıııımmmm. Biz sadece it gibi sokakta gezdiiiikkkk. Daha oğlan kalem tutmayı beceremiyor. Herkesten geri kalacaaaaak. Hemen gidip kitap bakmalı. Aradaki açığı kapamalı! Bitirilmesi gereken çoook kitap var!”
İşte o an eskiden, çok eskiden tattığım bir duygu kapladı bütün benliğimi. Maziye döndüm bir an, 100 bin soru çözerek hazırlandığım üniversite sınavına bir iki hafta kala gözlerim acıdığı için beyaz kağıda bakamıyordum! Doktor gözünü dinlendir demişti, ama daha bitirmem gereken testler vardı. Zırıl zırıl zırlamıştım! Şimdi rahatsızlanmanın sırası mıydı, daha bitecek çok kitap vardı! (Şükür ki (!) ona da çözüm bulmuştum: Kız kardeşim soruları okudu, ben cevapladım!) Titreyerek kendime geldim. Derin derin nefes aldım, içimdeki canavarı defledim. Arkasından da “Bana bak, bu çocukların çocuklukları bana emanet! Onları saçma sapan hırslarla heder etmeyeceğim!” diye kükremeyi ihmal etmedim.
Aradan zaman geçti. Çocuklar okulda çok mutluydu ancak yolu problem olduğu için onları daha yakın bir anaokuluna aldırmayı düşündüm. Hedefteki okula gittim. Okul aile birliğinin başından bilgi alıyorum. “Okul aidatı dışında ek ücret gerekecek mi?” dedim. “Aaa tabiii,” dedi. “Öğretmen tutacağız. Drama öğretmeni, müzik öğretmeni, dans öğretmeni, sanat öğretmeni, ingilizce öğretmeni… Branşlar için elbette ödeme yapacaksınız.” Sanki konservatuvara gönderiyoruz çocukları. “İyi de altı üstü günde dört saat gelecek çocuklar. Bunların hepsini başka öğretmenler yaparsa sınıftaki öğretmen ne yapacak?” dedim. Kadın derin nefes aldı, cahil cahil konuşuyorum işte. “Hanımefendi, çocuğunuzun içindeki dehanın ortaya çıkması için uzman öğretmen getirmeye uğraşıyoruz, siz ne diyorsunuz?” dedi. “Ne dehası ya?” dedim, “Ben çocuğumdan deha falan beklemiyorum.”Kadın şaşkınlıkla gözlerini devirdi. “Ne yani, çocuğunuz yeteneklerini sergilese, sahnede yer alsa, öne çıksa mutlu olmaz mısınız?” Yoo, dedim. Kadının ağzı açık kaldı. “Söyleyecek bir şey bulamıyorum size,” dedi. Konuşma orada bitti.
İçimdeki canavar günlerce “Ama deha… Ya seninkilerde çıkarsa… Bi bak dene… Hem sahne… Göz önünde olmak… Yetenek…” diye beni sıkıştırsa da almadım çocukları yeni okula. Kendisiyle de uzun uzadıya bir konuşma yaptım yalnız kaldığım zamanlarda. “Ne dehası yaa?” dedim. “Niye sürekli bebelerden bir deha çıkmasını bekliyoruz? Deha çıkarma umuduyla oradan oraya sürüklüyoruz? Herkesin içinde deha olmak zorunda mı? Hem olsa ne? Şu memlekette bırak dehayı, orta zekalı çocukları okutacak doğru düzgün okul bulamıyoruz. Deha da olmayıversin çocuğumda. Üstün de olmasın. Başkasından üstte diye mi seveceğim çocuğumu? Ya da başkasından altta olduğunda benim çocuğum olmaktan çıkacak mı? Ona sevgim azalacak mı? Elbette hayır! Öyleyse bırak sadece kendi olsun, kendisi gibi olsun. Neyi seviyorsa, neyi istiyorsa onu yapsın. Sevip istedikten sonra yapılamayacak şey yok bu dünyada! Sen rahat bırak, zaten su yolunu bulur, çocuğun ilgisi ne yöneyse çıkar ortaya. Deha, deha diye peşinden koşmaya, çocuğu da bir oraya bir buraya koşturmaya gerek yok!”
Şimdilik sustu canavar. Bakalım bir daha ne zaman ortaya çıkar!
Secce baba ile diyaloglar birebir aynı, bu kadar olur. Ama bunun yan etkisi de aynı sanırım. Ben de aynen senin gibi düşünüyorum, mutlu olsunlar yeter. Bizimkiler iki gündür kreşe gitmiyor, rahatsızlar biraz, öğretmenlerini aradım bugün daha iyiler ikna edebilirsem getirecem dedim. Getirin getirin kitaplarından geri kalıyorlar dedi. 3,5 yaşındaki kreş bebeleri dersslerinden geri kalıyorlar. Komik geldi ama bişey demedim.
Aff aynı durumdayız ve ben sırf içimde yenemediğim o hırsım için seneler sonra tekrar sınava hazırlanıyorum hemde 1 yaşındaki bebeyle. Bilinçaltıma öyle yerleşmiş ki yaptıklarıma tik attıkça,doğru olduğunu gördükçe tuhaf bir sevince bürünüyorum,soru çözdükçe rahatlıyorum! Bende içimdeki canavara sus dedim çocuklarımı bu şekilde mahvedemem!ama şuan da bile az az kıyaslıyorum inşallah ileride geçer tamamen.. 🙁
Oncelikle basarilarini Rabbim daim etsin secce baci.
yazini biraz huzunlenerek biraz gulerek okudum.
ahh ahh ben cocugum yeterki saglikli mutlu olsun dedikce etrafimdaki ana babalarin cocuklarina neler yaptirdigini gordukce bende mi bir problem var diyorum.
Butun cocuklar dehalik icin yaristiriliyor ebeveynleri tarafindan.
benim cocugum biraz farkli.nerdeyse butun cocuklarin yapabildigi seyleri benim oglum yapamiyor veya bir cogunun yapamadigi seyleride oglum yapiyor.ogretmenin degimiyle FARKLI bir cocugum var.
Hadi bakalim icindeki canavari ne zamana kadar durduraca
ksin secce baci.
o kadar güzel yazmışsın ki kendimi düşündüm hiç hırslı bir insan olmadım hayatımda hep çok rahat büyüdüm onuda yapayım buyumda tam olsun demedim ama şimdi kendime bakıyorum orta düzeyde bir şirkette ön muhasebecilik yapıyorum yeterince kazanmıyorum üç kuruş için oğlumu orda burda bırakıyorum keşke hırslı olsaymışım biraz daha çalışıp daha yüksek yerlere gelmek için çabalasaymışım ama yapmadım işte oğlum içinse herşeyin en iyisinin olmasını istiyorum acaba hatamı yapıyorum yarın yeni bir kreşe başlayacak dil eğitiminden tutunda bir çok alanda faaliyeti olan bir okul sıkmıyorum oğlumu ama daha iyi yerlere gelmesinide istiyorum geleceğine tabikide kendi karar verecek ama şimdiden bende boş durmayayım istiyorum öyle işte ama yinede yazın için sağol bazı şeyleri düşünmeme sebep oldu iyi günler…
Söyleyecek söz bulamiyorum, tam olarak anlatmak isteyip hic kimseye anlatamadigim derdim bu iste.. Yüreğine, kalemine saglik…
Bayıldım! Malesef yazdıkların doğru. Şimdiki kreş ve anaoukullarında, böyle saçma sapan ve gerekesiz bir sürü ders saatleri var. Çocukların beynine neden bu kadar yükleme yapma gereği duyuyorlar anlamıyorum. Zaten herşeyi zamanla öğrenicekler.Biz öğrenmedik mi. Bu çocuklar ne zaman oynayacaklar, yazıktır günahtır ya bunlar daha oyun çağındalar. He şu olabilir. Yüzme, at binme ve benzeri gibi aktiviteler olabilir. Ama zorlamadan, yarış haline getirmeden. Seninde dediğin gibi eğlensin diye,tabi çocuk isterse. Bütün çocukluğumuz sokaklarda geçti bizim.Bazı arkadaşlarım kursa falan gidiyorlardı. Karete,resim ,gitar, folklor gibi. Ve o günleri düşündükçe içim huzurla doluyor ne güzel günlerdi diye. Ahhh Ahhh keşke o günlere geri dönebilsek 🙂
Yazdıkların yarama dokundu Secce. Ben bana bir kere bile ‘ders çalış kızım’ demeyen ebeveynlerle büyüdüm. Buna rağmen, ilkokul 1. sınıfta 60 kişilik sınıfta ‘öğretmen bugün de beni tahtaya kaldırmadı’ diyerek beni ağlatan bir hırs ve okul sevgisi ile okudum yıllarca, hatta şu anda doktora yapıyorum. Ailemden hiç bi baskı görmediğim halde, niye 90 değil de 100 alamadım diye içlenen bi çocuk olduğum için çok kızıyorum kendime. Bu mükemmeliyetçilik illetini ilerde çocuklarıma aksettiririm diye de çok korkuyorum Allah korusun. Bu yazını hep hatırlamaya çalışıcam, bana örnek olsun diye 🙂
Seni takip eden annelerin yada günümüz annelerinin bir çoğunda bu canavardan var. Yok diyende bile var. Bende de var. Zaten seni takip etmemizin bir nedeni de içimizdeki ve çevremizdeki bu mükemmelanne, mükemmel çocuk hırsından kurtulmak, normal bir anne, normal çocukların olmanın da ne kadar zevkli olduğunu görme isteğimiz değil mi. Allah biz yeni nesil annelerin içimizdeki bu hırsı farkettirsin
Aslinda sizde soylemissinz kendi istegimle ders calisirdim diye. Babaniz sizi sikistirdigi icin degil kendiniz icin calisirsiniz. Dokme suyla degirmen donmez misali calis yuksek al demekle cocuklari sizin gibi yapamayiz. Ben ogretmenim ve oyle cocuklar varki umrunda degil dunya yansa. Bi okadarda herseyi onemseyen cocuklar var. Kiziniz yuzmeye gitmis ama begenmemis. Benim kiz kendi istedi once kursa degil havuza goturdum bende gircem diye delirdi. Ve suan devam ediyoruz. Ogretmenimiz 5 yasa gore cok iyi yuzmeyi birakmasin ben eylulu yuzucu yaparim dedi. Tenis kortu vardi evimize yakin tenis oynayanlari gordukce banada raket diye tuturdu onada gidiyoruz . evde top alip raketle soyle vurmalisin diye bana ogretiyor ben zorlamiyorum ama tabiki onayliyorum. Ha bide cizgi filmdeki kizin bale ogrenmesi kursa gitmesini gorunce neden benim bale kursum yok aglamalri yuzunden bale kursunada gittik 8 ay sikildi birakti onu tabiki ogretmenin etkisi vardi yoksa birakmazdi benim kiz. Cok hareketli hareket olan hersey cezbediyor
evet, kendi isteğimle çalışırdım. çok da severdim. ailemin tutumu beni daha çalışkan değil sadece daha tatminsiz yaptı. beni motive eden aldığım zevk olmalıydı, başkasını yenme, daha yüksek puan alma hırsı değil. 🙁
çocuklara bir şey yaptırılmasın demiyorum elbette. ama ebeveyn olarak hareketimizin altında yatan amacı iyi tahlil etmeliyiz. çünkü kendimize ne söylersek söyleyelim, bilinç altımızın niyeti başka olabiliyor, çocuğa farkında olmadan baskı yapabiliyoruz. çocuk sever yapar, ne güzel. sevmese de yapması gereken şeyler var. ödevler, başka sorumluluklar gibi. hayat laylaylom değil. benim hedefim çocukların mutluluğu da değil. her an mutlu olmaya çalışmaya gerek de yok. sadece minik yürekler ezilmesin. isteğim bu.
Yine çok güzel bir yazı olmuş, keşke imkan olsa değişse değiştirebilsek bu çocukları birbiriyle yarıştırma sistemini
Kızım 3,5 yaşında devlet anaokuluna başladı bu sene. Geldiğinde sorduğum tek bir soru var, eğlendin mi?. Başka da bir beklentim yok, yaşıtları ile vakit geçirsin, gülsün eğlensin, yanında 1-2 şey öğrenirse ne ala. Branş dersi olarak sadece ritim dersi talep ettim çünkü müzik ve tiyatroya karşı yoğun bir ilgisi var, baktım sıkıldı geri çekerim oldu bitti.
kardeşlerine soruları okutup, kendin çözerek soru sayısını yetiştirdiğini okuyunca içindeki canavarın varlığını daha iyi anladım :)) yine de çocuklarınız büyük bence dengeli bir şekilde bu branşları alması güzel olabilir. ben o yaşlarda okula gitmek istediğimi evde sıkıldığımı çook iyi hatırlıyorum.
iki gündür tekrar tekrar okuyorum, ne kadar güzel yazmışsınız. vallahi bravo.
Anneler çocuklarını kendilerinin uzantısı olarak görmekten vazgeçmeliler. Benim de annesi yüzünden kendisinden yüksek not aldığımda bana küsen bir arkadaşım vardı. Artık nasıl bir hırs olduysa benden bir yıl sonra farklı bir üniversitede aynı bölümü okudu.
:(( yazık kızcağıza. başka biri gibi olacağım diye hiç kendi olamamış.
çok güzel ve içten bir yazı..çoğu kişi bu hırsını açıkça söyleyemez bile bu anlamda takdir ettim..benimse en yakın arkadaşım ilkokuldaki anadolu lisesini kazanamayınca-ben kazanmıştım- benimle bir sene hiç konuşmadı, annesi öyle bir kadın ki, benim istediğim bölümü zorla yazdırdı kızına..hep üzüldüm ben ne istiyorsam kendi hayatıma dair kız hep onu yaşadı..başarılı olmasını istemek bir yana bir başkasını alt etme düşüncesi bir yana..ben şanslıydım Allaha bin şükür ki babam bu konuda beni hep doğru yönlendirdi..içimde az da olsa kıskançlık hissetsem -bütün okul hayatım boyunca- içimden o arkadaşıma dua ederdim, Allahım ona daha iyisini ver diye…yıllar sonra bakıyorum Allah bu sayede hem ona vermiş hem bana..halimize çok şükür..yalnız benim bu hırssız halimin de dezavantajı var, özellikle iş hayatında bu tür insanlarla-hele türklerde sayısı azımsanmayacak denli çok- karşılaşınca direkt uzaklaşıyorum ve bu beni olumsuz etkiliyor..be her anlamda, iş, çocuk hatta eş hatta kayınvalide falan filan..şimdi büyük ebeveynler oğlum için doktor olsun dediklerinde tek şunu söylüyorum sadece mutlu olsun, iyi insan olsun, hayırlı insan olsun..bu toplumun bir tane daha doktora ihtiyacı yok ya da avukata ama dürüst, iyi insanlara çok ihtiyacı var!
ps: boğaziçili babasının boğaziçinde okuma hırsını bir yana bırakırsak:)))
arkadaşın için çok üzüldüm. inşallah o da kendisi olma yolunu bulmuştur.
doktor desen organ mafyasında da doktor var 😉 ameliyata mafya babası girmiyor 😉
her mesleği kötü amaçlar için kullanabilirsin. ne olursa olsun, helalinden kazansın, severek yapsın, kendine ve insanlara faydası olsun. o olmuş, bu olmuş, hiç dert değil. toplumun alnının akıyla çalışacak her meslekten insana ihtiyacı var.
Benim bilincaltim da nasil darmadağın olduysa okul biteli 5 sene oldu hala en sıkıntılı kabuslarim “sinav varmis ben calisamamisim ve hiç bir soruyu bilmiyormusum” seklinde. Debelenip duruyorum uyanana kadar. Allah Aysemi içimdeki mukemmeliyetci canavardan korusun insallah