Bekarken İngiliz öğrencilerim vardı. İlkokul çağında üç çocuk. Babasının işi için Türkiye’ye gelmişlerdi. Bir seneliğine evde eğitim alıyorlardı. Ben de onlara matematik-fen dersleri veriyordum. Annesiyle pek samimi olduk. Çok şeker bir kadındı. Türkiye’ye hayrandı. Özellikle Türk kadınının çalışkanlığına (!) bayılıyordu. “Neymiş o çalışkanlık yav?” dedim. “Ne kadar çok ev işi yapıyorsunuz, her detayı düşünüyorsunuz, ne kadar çeşit yemek yapıyorsunuz,” dedi. Benim de gururla omuzlarım kabardı. “Evet,” dedim, “haklısın, biz Anadolu kadınları süperizdir. Manyak ev işi yaparız. Bin bir çeşit yemek yaparız. Becerikliyiz anacım, anadan gelme bize. Asil kanımızda mevcut.” O zaman pek bir artistlenmiştim ama Allah biliyor ya evlendikten sonra bu durum beni pek bir gıcık etti. Özellikle bebelerden sonra artık Anadolu kadınının mevcut çalışkanlığına, atraksiyonlu hayatına tüküresim geldi. Anacım, bu çalışkanlık değil, kurtluluk resmen. Nereden geliyor bu Anadolu kadınının kurdu, bir bulabilsem!