30, tam 30 sene sonra ortaokul arkadaşlarımla bir araya geldik. Gerçekten efsane bir şeydi. Sınıf 90 kişi civarında olunca toparlanmak 30 yılımızı aldı. 🙂 Şaka bir yana zaten küçük gruplar halinde bir çok arkadaş görüşüyormuş ama ilk kez böyle büyük bir organizasyon oldu.
Eskileri deşince çok üzüldük ya. Bizim neslin çocukluğunun vah haline. Okulda ayrı ezildik, evde ayrı, sokakta ayrı. İşte travmalar filan anlatılıyor, şundan dolayı şunu yapamıyorum, bundan dolayı böyle diye, ben de güldüm. Benim son numara aile travmam için hiç o kadar geriye gitmeye gerek yok.
Çocuklar küçük. Bir gün Beykoz kitap fuarına gideceğim. Annem sağ olsun benimle gelecek çocuklarla ilgilenmeye. Birlikte gittik, dönüyoruz artık. İkinci köprüden geçtim, ikitelli tarafına doğru ilerliyorum. O dönemde de Yavuz Sultan Selim Köprüsü yanılmıyorsam yeni açıldı. İşte oklar var köprü yönüne. Annem kimin arabasına binse seyrüsefercidir. Oradan girme, buradan çıkma, şu kamyonu geç, otobüsün arkasında kalma… Ben de elbette direktifleri ışığında ilerliyorum. Dedi ki “Dikkat et, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne girme.”
“Peki,” dedim.
“Bak baban da peki dedi, yanlışlıkla girdi. Hemen çıkış yok. Dünyanın yolunu gidiyorsun, geri dönebilmek için.”
“Tamam, anne, merak etme girmeyeceğim.”
“Dikkatli ol, girmiyorum sanıyorsun, yolu birden köprüye çeviriyor.”
“Tamam, anne.”
Bu şekilde yirmi saniyede bir annemin “Sakın yanlışlıkla Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne girme ihtarıyla (yemin ederim her seferinde köprünün adını tam söylüyordu) ve üç dakikada bir babamın yanlışlıkla girmesiyle neler çektiklerini anlatması eşliğinde yol almaya devam ediyorum. Nasıl korkutuyor beni, sanırsın Sırat Köprüsü kurulmuş, oradan geçeceğiz, tövbe ya rabbim.
Trafik zaten çok yavaş. Orası da işte hep yeni yollar, havalimanı, köprü filan, sürekli tabelalar, uyarılar var. Ben tabi ki ne yapmıyorum? Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne girmiyorum.
Yorgunuz, dünyanın yolunu gittik sabah sabah, fuar uzun sürdü, tekrar dönüş, akşam trafiğine kaldık, çocuklar artık arabada sıkıldı, yoruldu, bir de başımızda Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne yanlışlıkla girme stresi var, gerçekten çok zor bir gün… Annem ertelenen sabah alarmı gibi sürekli hatırlatmaya devam ediyor. Ben de kadın benim için o kadar yol geldi, yoruldu, bir şey demeyeyim diye la havle çekip içimden gerginliğimi atmak için köprüden geçti gelin türküsü çığırıyorum.
Önümde nasıl uzun bir kuyruk. Bu arada sağdan ok veriyor, köprü, Başakşehir, İkitelli bilmem ne. Bende normal şartlarda navigasyon olayı sıfırdır, evimin önünde kaybolurum ama kısmet o ya, daha bir gün önce o yoldan geçtim, hafızam henüz sıfırlamamış, nasıl gideceğimi biliyorum, bir de önümde zaten telefonda harita açık. Şöyle sağdan baktım, sağ şerit biraz daha müsait, hızla oraya geçeyim, oradan düz devam edeyim dedim.
Annem de durmuş trafikte olmamızın verdiği rahatlıkla çocuklarla ilgileniyor. Aynadan baktım, arkası müsait hızla sağa çıkıyordum ki annem arkada feryat figan “KIIZIIIIIIMMMM SAKIN YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ’NE GİRMEEEEEEE!” diye bağırması ile artık bende kayış koptu “YETEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEER! GİRMEYECEĞİM KÖPRÜYE BİLİYORUM, SÖYLEYİP DURMAAAAAAAAAAAAAAAAAA!” diye atağa geçtim.
VE O SİNİRLE YANLIŞLIKLA KÖPRÜYE DÖNDÜM. 😱😱😱
HAHHAHHA.
ŞAKA LAN ŞAKA!
GERİZEKALI MIYIM? NİYE DURDUK YERE TERS İSTİKAMETTEKİ KÖPRÜYE GİREYİM? GİRMEDİM! GİRMEYECEKTİM DE!😒
Zaten girsem bizzat annem beni arabadan indirir köprüden aşağı atardı. Hiç bu riske girilir mi? 🙂
İşte bu olay bende tramba oldu, ne zaman Yavuz Sultan Selim Köprüsü yazısını görsem anneme foto atıp “MERAK ETME ANNE GİRMİYORUUUUUMMM” yazıyorum.
Cevap geliyor: “Eşşek!”
🙂
“Seviyom kız seni.😘”
Ay secceee ben dedim kesin girdi köprüye de acaba sonra noldu diye okumaya devam ettim , köprü tramban beni etkiledi😂 yoksa tramvay mıydı 😂😂😂
ahhah reyhan, artık yavuz sultan selim köprüsüne giren kulağımı çınlatsın. 🙂