Her yıl olduğu gibi bu yıl da bebelerle tatil için Tonton Anneanne Tatil Köyünü tercih ettim.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da bebelerle tatil için Tonton Anneanne Tatil Köyünü tercih ettim.
(Daha önceki anormal “normalleşme” hikâyeleri için bkz: 1., 2., 3., 4.)
Bir İç Anadolu insanı olarak hamur işlerine bayılırım. Kayseri’deyken hep anneanneciğim yapardı hamur işlerini. İstanbul’a gelince iş anamın başına düştü. Evlenince de başta anamdan idare ettik. Ama taşıma suyla değirmen dönmüyor tabi ki. Bir sabah kalktım, canım nasıl peynirli gözleme istiyor. (Peynirli gözleme de şöyle bir şey: hamuru açıyorsun, içine peynir, maydanos, yeşil soğan, kuru soğan, toz biber karışımı koyup sacda pişiriyorsun. Bitmiş hali aha bu: (Resmi hayal yemekler adresinden aldım.)
Sanırım ben hiç abur cubur yemeden büyüdüm. Annem aldırmazdı. Markete giderdik birlikte. Bir şey istemeyi de bilmezdik öyle. Hadi o gün arsız günümüzmüş, diyelim ki canımız çekti, kek istedik, “Ooo” derdi annem, “Ben size evde âlâsını yaparım.” Ya da bisküvi isterdik, annem hemen atlar, “Ben size börek yaparım.” Hazır meyve suyu eve sokulmaz zaten. Annem evde yapar. En kötü ihtimal reçel sulandırır verir. Pasta mı istedin? Yine annem yapar! Düdüklüde pandispanya. Biraz un, şeker, süt ile de krema. Al sana pasta. Cips mi? O da ne? Evde patates kızartılır! Demezdik ki anne, bu ne biçim cips böyle / senin bu pastan pastanedekine benzemiyor / hiç bisküvinin yerini börek tutar mı / bu meyve suyu güzel olmamış… Kakalardı annem bize, yutardık ayol. Küçükken çok merak ederdim bu marketlerin abur cuburlarını kim alıyor? Anası olan alamaz, karısı olan alamaz, herhalde bekârlar alıyor derdim.
Hiç kaçarı yok, her tarakta bezi olmalı bir ananın. Herşeyden anlamalı.
Bugün güzel bir haberim var size. Güzel bir yerde yazmaya başladım. Lulutata Çocuklu Aile Rehberi. Çocuklarla yaşama dair hemen hemen her şeyi barındırmayı hedefleyen yeni bir web sitesi bu. Asıl odaklandıkları alan ise çocuklarla gezmek. E malum, en zor iş!
Her sülalenin öne çıkan bir özelliği vardır ya, işte bizim sülalede o özellik anneye hediye alma zorluğudur. Anneye hediye almak zordur, çünkü analar hiçbir şeyi beğenmez. Hediyeden memnun olamama geni sülaledeki analar arasında nesilden nesile itinayla aktarılmıştır. Mesela annem anneannemin bir türlü hediye beğenememesinden yakınır durur. Ne alsa “Ben şundan görmüştüm, o daha güzeldi, bilmem kim giymiş, çok yakışmış, bu bana pek olmadı, üstüme yapıştı sanki, şurasında şunu olsa daha mı iyi olurdu acaba…” mutlaka bir kusuru bulunur. Ha kusuru mu yok, işte o zaman da “İlaaaaaa kızıııııımmm, niye aldın bunu, ne gereği vardı, bir sürü para verdin,” fırçası çekilir.
“Herkes bir gün on beş dakikalığına ünlü olacak” demişler ya, ne kadar doğru bir söz. Gün geçmiyor ki tanıdığım biri TV’lerde, gazetelerde boy göstermesin. Tabi biz gibi garibanlara da onları izlemek kalıyor! Ha bir de konu komşuya gösterip yorum yapmak tabi ki de. “ Aboooovv kız bu bizim Nimet değil mi? Yemekteyiz’e mi katılmış? Ne bilir ki o yemek pişirmeyi? (Hahaha evet, Nimet, adını özellikle kullandım bacım, bir önceki yazıma yazdığın yorumdan ötürü!) / Şu şarkı söyleyen kız var ortaokulda bizim sınıftaydı, aslında bu kadar güzel değil. Burnu estetik, kaşları iki parçaya ayrılıp inceltilmiş, dişleri de vampir gibiydi, yaptırmış demek ki. / Aman ben onun çocukluğunu bilirim. Gece gündüz anasından dayak yerdi. Büyüdü de psikolog olup TV’ye mi çıkıyor, yerim onun psikologluğunu. / Hıı evet bizim sınıftaydı. Hıı hı Türkiye birincisi olmuş. Hıı evet çalışkan sayılırdı. Benim netlerim hep daha yüksekti ama tüh işte kaydırmasaydım…” Tabi hava atmayı seven bir millet olduğumuz için TV’ye çıkanı çok yakından tanımamıza da gerek yok. Gerekirse dokuz göbek bağlantı kurmayı da beceririz biz. Mesela Kayseri’de biriyle tanışmıştım. Kendisi Abdullah Gül’e çok yakınmış. Abdullah Gül’ün emmisinin bağının olduğu büküşün başında bunun amesinin bağı varmış. O kadar yakın yani!
Yemek yapmayı çok severim. Hele yeni yemekler denemeye bayılırım. Annem bu konuda yeniliğe pek kapalıdır. En azından benim bildiğim son 32 yılda annem hep aynı şeyleri pişirdi. Misafire pandispanya, mercimekli köfte, börek –özel misafirse yaprak sarması. Ev halkına da her evde pişen klasik şeyler, klasik tarifler işte. Şimdi kafama terlik yemeden hemen belirteyim, yaptığını süper yapar da yeniliklere çok açık değildir, onu demek istiyorum yani. Birkaç spesiyali vardır, o kadar. Mutfakta da kendi kuralları vardır ve asla kuraldışı yapmaz. Durum böyle olunca ben de üniversiteyi kazanana kadar mutfağa hiç sokulmadım, asla yemek pişirmedim. Belki misafir öncesi mercimekli köfte sıktığım olmuştur, o kadar.
Error: API requests are being delayed for this account. New posts will not be retrieved.
Log in as an administrator and view the Instagram Feed settings page for more details.