Geçen hafta tatile gittik. Tatilin son günü epey rüzgar vardı. Bebeler denizin kenarında oynuyor. Ben de hemen ileride uyukluyorum. Çocukların simitleri yanımda. Üç yıldır kullandıkları simitleri. Uçmasın diye kendininkinin üzerine havlu atmış oğlan. Rüzgar havluyu da uçurur mu acaba diye düşündüm. Kalkıp daha güvenli hale getirsem mi? Amaan dedim ya, her şeye pimpirik pimpirik. Bir rahat vermiyorum kendime sürekli düşünüp durmaktan. Uçacağı varsa da uçsun, tatilin son günü zaten. Az sonra yola çıkacağız. Tabi bir simitin hayatımızı ne denli zehir edebileceği aklımın ucundan geçmemişti!
Bir an sağa sola bakıyordum. Kafamı bir çevirdim ki oğlanın simit havluyu atmış, denize doğru koşuyor. Koşsam mi diye düşündüm. Amaan dedim, yakalasın bebeler. Niye ben yorulacağım hep? Kenardan bebelere bağırdım simiti tutsunlar diye. Oğlan hiç duymadı. Kız duydu. Simitin peşine koştu. Tam o anda simit denize atladı. Kız bir an tereddüt etti suya girip girmemekte. Bana baktı ne yapayım diye. Daha ben al diye işaret edene kadar simit hızla uzaklaştı. İlk başta kalksam kesin yakalardım. Tüh! Aman neyse ya dedim. Bir simit. Hayıflanmaya değmez.
O sırada oğlan geliyor. Her şeyden habersiz. Söyleyip söylememeyi düşündüm. Çok mu üzülür acaba? Amaan dedim ne olacak bir simit. “Simitin uçtu” dedim direk öküz gibi dalarak. Şaşkınlıkla simiti koyduğu yere baktı. Yok. Havlu duruyor. Yüzü düştü. Denize döndü. Simit ta nerede. Göremedi. Gösterdim. Dudakları aşağı kaydı. Yüzü resmen uzadı bebenin. Nasıl alacağız dedi. Alamayacağız dedim. Oraya kadar kimse yüzemez. Zaten çok hızlı gidiyor. Bir ağlamaya başladı ki anlatamam. Amanın! Fenalık geçirecek bebe üç kuruşluk simit için. O ağlıyor diye kardeşi de bastı ağıdı. İkisi birden feryat figan. Ama nasıl bir ağlama. Yüreğim delindi.
“Ağlama yavrum, bir şey olmaz, önemli değil, alt tarafı simitti” dedim. “Hüüüüü ziyan oldu paramız” dedi. Allah’ım kime çekmiş bu çocuk. 😉 “Yok be” dedim “zaten üç kuruştu. “Hüüüüüü babamın parası boşa gitti. Bizim için sabah erkenden işe gidiyor.” Yav üzülme bu kadar. Pahalı değildi zaten. Yenisini alırız. Olmazmış. Bir sürü para. “Üzülme sen” dedim, “babanın hediye çeki var markette. Onunla bedava alırız.” Bedava lafını duyunca bir an sakinleşir gibi oldu. “Bedava olduğuna emin misin anneciğim?” dedi. “Evet” dedim “vallaha. Baban hediye çeki kazanmış. İstediğimizi alabiliriz.” “Oyuncak da alabilir miyiz?” Haydaa konuyu saptırma, simit alacağız!
Bedava simit aklını çeldi gibi. Ama yine aklı simitinde. Durup durup denize bakıp ağladı. Vay neler yaşamış o simitiyle, onu direksiyon yapıyormuş. E yenisini de yaparsın. Olmazmış. Bu ayrıymış. Dayanamazmış onun yokluğuna. Ağlamasını gören de simitin üzerinde anası vardı sanır. Çığlıklar atarak ufka doğru yol aldı kadın!
Bu kadar üzüleceğini bilsem ilk anda düşerdim peşine. Kucağıma aldım, sarıldım. Ona denizin öteki tarafındaki çocuğu anlattım. Belki denizin öteki tarafında bir çocuk var. Simiti olmadığı için denize giremiyor. Dua etmiş Allah’a bir simit göndersin ona diye. Allahu teala da bizim simiti göndermiş, zaten babasının hediye çeki var ya bedava tekrar simit alabilirler, o çocuğun parası yok alamaz diye. O çocuk simiti kullandıkça bizim velede dua edecekmiş. Sevinir sandım. Abari, yakalasa bebeyi gebertecek! Vay simitsiz girseymiş denize, bunun simitinden ne istemiş! Zor yatıştırdım.
B hikayesine geçtim. Belki bir adam denize düştü, boğulacak, bılişin simiti geldi kurtardı. Allah razı olsun diye dua etti adam bize. Vay vay vay madem kurtardı niye geri getirmiyor simiti. Resmen üstüne yattı simitin! Onun olsun diye vermedik ki biz. Lan oğlum, adam ta nerede, bir sürü de su yuttu, şimdi seni bulup nasıl getirsin simiti? Cık, bu hikaye de işe yaramadı.
C hikayesine geçtim. Belki simitin canı sıkıldı kenarda durmaktan. Dünyayı dolaşmaya çıktı. İşi bitince geri dönecek. Biraz sakinleşir gibi oldu. “Peki nasıl geri gelecek?” Denizden tabi ki. “E bizi nasıl bulacak?” Yıldızları takip ederek. “Peki gündüz yıldızlar yokken?” Güneşi takip eder o zaman. “O kadar yolu tek başına nasıl gelecek?” Deniz yolu kısadır. Hmm aklına yattı. Geleceğinden emin miyim? Eminim tabi! Söz verdi gitmeden.
Akşama yola çıkacağız. Gidene kadar denizin kenarında dolaştı. Biz gitmeden belki yetişir de geri gelir simit diye. Gelmedi. Çok ağladı evi boşaltıp yola çıkarken gitmeyelim, simit geldiğinde bizi bulamaz diye. Yol boyunca denizi takip edeceğiz, kenardan bakarız dedim. Yine de gitmek istemedi. Oysaki bir gün önce “Ülkemizi özledim, artık geri dönelim” diyordu. (Ehehe yok yurt dışında değildik. Heniz şehir, ülke ayrımını öğrenemedi de. Hâlâ keşke İstanbul, Kayseri’de, bizim bağımızda olsa diye dua ediyor. 😉 )
Yolda uyudu. Eve çıkarırken uyandı. Simitini isteyip ağladı. Sabah ilk işimiz gidip simit almak diye söz verdik. Gerçekten de sabah kalkar kalkmaz gittik. Çeşit çeşit simitler. Aynısından yoktu ne yazık ki. Zaten küçülmüştü, biraz büyüğünü alalım dedim. Tam geliyordu, belime sarılıyordu diye ağladı. Aşk yaşıyormuş simitle de haberimiz yokmuş. En sevdiği renk turuncu. Turuncu bir simit aldık. Bacısına da aldık. Yüzüne bakmadı simitin. Eve geldi yine ağladı. Bacısı kendi eski simitini hediye etti. Kabul etmedi. O kendininkini istiyormuş. Hay yaaa…
Mutlu olsun diye kesenin ağzını açtık. Ertesi gün gidip oyuncak aldık. Uzaktan kumandalı araba. Şahane bir şey. Üniversiteye giderken bile kullanır. Belki atlatır simitin yokluğunu. İşe yaramadı! :/
Tatilden döneli tam bir hafta oldu. Dökmediğimiz dil kalmadı. Hâlâ gece yatma vaktinde ağlıyor simitin de simitim diye. Üç kuruşluk simit travma oldu bebeye iyi mi!
Baktık çare kalmadı, dün yeni bir plan uyguladık. Kızın eski simitini çaktırmadan çantama attım. Sahile indik. Ben bebeleri oyalarken babaları simiti şişirip denize saldı. Geri döndüğümüzde o da ne! Bılişin simiti! Dönmüş! Nasıl koştu, nasıl sarıldı anlatamam.
Dünden beri sohbet ediyor simitiyle. Simit deniz yoluyla dünyayı dolaşmış gelmiş. Ankara’ya gitmiş, oradan Suudi Arabistan’a geçmiş, sonra da abisini özleyip geri gelmiş hacı.
Günler sonra bebe huzurlu bir uyku uyudu. Tabi biz de. Allah’tan kız sormadı benim simitim nerede diye. Yoksa bir de evden kaçan simit travmasıyla uğraş dur. Amaaan.
Travmaya gel ‘i Tramvaya gel diye okuyan ben 🙂
En sonunda anladım ya travma olduğunuu. uhuuuuu uyanamamışım daha ben
🙂
Ahaha ben simitin o deniz rotasına bayıldım ya. Önce Ankara ordan hop Suudi Arabistan. Deniz yolculuğu gibisi yok :)))
demişti ki o bana o kadar yoldan nasıl gelecek. ben de dedim ki deniz yolu kısadır. 😉
güzel olmuş bacım eline sağlık.iki yaş sendromundaki oğlumun her gece yatmadan benzin istasyonunun marketindeki almadığımız arabaya öykünerek araba istiyoooom diye ağlamasını hatırlattı.bir de ahmişin yırtık biberonunu unutamamasını.böyle zaman emek harcayıp düzeltmeye çalışmanız bekarken olsa garip gelirdi artık anlıyorum Allah razı olsun
ahmetin yırtık biberonu neydi ola. unutmuşum valla. bakayım
biberonu atmıştında ondan sonra süt içmemiş sende pişman olmuştun günlerce 😀
:))))) ileride kaynanası da diyecek. anan biberonu atmış, süt içmemişsin… 😉 hiç aile sırrımız yok elhamdulillah 😉
bende bunu düşünüyorum bazen..düşünsene kaynanaları bebeleri ezikliyomuş:ananızın ne pasaklı oldugunu biliriz biz falan diye 😀
yazım vardı okudun mu, el kapısı benden korksun diye. 😉
şunu da söylemeden geçemeyeceğim. başlığı görünce toplu taşıma ile ilgili bir yazı beklemişrim:):)
ters köşe yaptım ahahhaha 🙂
Secce kopardın yine her zamanki gibi 🙂
Seninki yine olan varlıklar üzerinden ağlıyor. Benim sıpa, masanın üstünde olmayan bardaktan su içmek istediği ve bardağı(!) ona vermediğimiz için yerde tepine tepine ağladı geçenlerde…
Ah bu çocuklar…. 🙂
Blogu açtım bu arada , sana uzun zaman önce yazmıştım hatırlayamazsın muhtemelen…
http://www.aycanne.com
beklerim 😉
aa hayırlı olsun. hemen bakıyorum. bol yazılı, uzun soluklu olsun inşallah
Çok teşekkür ederim Secce 😉
Uçakda okudum gülerken oğlum anne niye guluyosun diye meraklı gözlerle bakıyordu. Harika yazmışsınız yine emeğinize sağlık
🙂 iyi yolculuklar
bizim simiti görürsen selam söyle 😉
Ne simitmiş kardeşim… Tam da simit yerken bu yazıya denk gelmek de acaip oldu yani.
Memleketçe o travma senin, bu travma benim örselenip duruyorduk. Birden düşündüm. Her ne kadar Ahmiş oğlan çokça gözyaşı dökmüş ise de, keşke tüm travmalar böyle mutlu sona evrilse. Ne güzel olurdu, değil mi?
İmza: GAMLI BAYKUŞ
ah keşke. 🙁 bunları dert ediyoruz utanmadan :/
Aayy mas.sana yaa ben daha okurken şiştim ? biz esimle bu kadar sabirli diiliz malesef,bi yerden sonra şirazeden çıkıyoruz..keske daha ılımlı olabilsek senin gibi ??
zaten acı yaşıyor velet, daha ne edeyim 😉
Evden kacan simit yaa cok alemsiniz gozumden yas geldi inanin . Daha cok yazin o kadar iyi geliyoki yazilariniz.selamlar ve sevgiler size
çok teşekkür ederim
nasıl ya biberonu uydurdum mu hani başı kopmuş eski bir biberonu vardı yenisini alayım dedin de sütü bıraktı ya.uydurdum mu o başkası mıydı?
evet biberonu bırakınca sütü bırakmıştı. doğru diyorsun. başkasının mı ne demek? aldatıyor musun beni???
asla!!face yok instagram yok. boş kaldıkça blogu açıyorum böyle yeni yazı gördüm mü de içimde bir zıplama oluyor resmen:) hemen bunu yazıp rüya postacısını okuyacağım.eline sağlık bacım
işte gerçek takipçi 😉 kalp kalp 😉