Küçükken evimizin önü oynamak için çok müsaitti. Kışın pek çıkamazdık ama havalar biraz ısındı mı eve girmeyi de bilmezdik. Hemen hemen her Anadolu veledi gibi akşam ezanıyla birlikte sokakta oynamak için bize ayrılan sürenin sonuna gelirdik. Ve yine hemen hemen her Anadolu veledi gibi biraz daha oynayabilmek için anamıza yalvarırdık.
Evimiz ikinci kattaydı. Aşağıdan bağırırdım “Anneaaaaaa, anneaaaaaa, anneeaaaa!” “NEAAAĞĞĞ” diye bağırırdı annem camın arkasından. “Biraz daha oynayabilir miyim noooluuurrrr?” Cevap hayırsa, anam evet diyene kadar yalvarırdım. Evetse süper. Hemen koşardım geri oyuna. Sonra yine. “Anneaaaaaa, anneaaaaaa, anneeaaaa!” Her seferinde annemin NEAAĞĞĞ deyişindeki öfke seviyesi biraz daha artardı. “NEEAĞĞĞĞĞĞĞĞĞ?” “Biraz daha oynayabilir miyim noooluuurrrr?” Daha sonraki gidişlerimde annemin azabından korunmak için yardımcı oyuncu kullanırdım. Arkadaşlarım aşağı dizilir bağrışırlardı: “SALİSE TEYZEEEAAAĞĞĞĞ. SALİSE TEYZEEEAAAĞĞĞĞ. Selcen biraz daha oynayabilir mi, noooluuuurrr!”
Böyle uzatmaları oynaya oynaya epey sokakta kalırdım. Eve geldiğimde annemin gözünden ateş fışkırırdı. Hiç anlamazdım, yav ne oluyor da bu kadın bu kadar sinirleniyor?