Madam Secce 8. Bölüm – “Sayılaaaaar, sayılaaaar, beni bu akşam ağlattılaaaar.” (Coşkun Sabah stayla)

(Daha önceki madam yazıları için bkz. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7) EQ’nun henüz keşfedilmediği yıllardı. Varsa yoksa sayısal zeka. Matematiğin iyiyse zekisin, kötüyse kaldır kendini çöpe at, zaten senden bir halt olmaz. Akşam oturmalarının, altın günlerinin, ayak üstü muhabbetin değişmez konusu: seninki matematikten kaç aldı, benimki kaç aldı… Yine bir akşam misafirlikteyiz. Veliler sidik yarıştırıyor. Kimin çocuğu hangi… Okumaya devam et Madam Secce 8. Bölüm – “Sayılaaaaar, sayılaaaar, beni bu akşam ağlattılaaaar.” (Coşkun Sabah stayla)

Üçüncü bebek meselesi…

Yeni evlendiğim sıralarda bir kadın vardı. Arkadaşımın dıdığsının dıdığsının dıdığsı. Bir gün beni arkadaşımla görmüştü. O gün tanıştık. Tanıştığımızda “Çocuğun yok mu?” demişti. Arkadaş atlayıp, “Ya o daha yeni evli,” demişti. Sonra bir gün pazarda karşılaştım. Tanıdığımı belli etmek için başımla selamladım. Ne de olsa arkadaşımın dıdığsının dıdığsının dıdığsı. “Niye daha doğurmuyon?” dedi. Pazarın ortasında!… Okumaya devam et Üçüncü bebek meselesi…

İkiz doğur, rahat et!

Bebelerim küçükken hangi yurdum teyzesi beni görse, “Şimdi zorlar ama büyüdüklerinde iyi ki ikiz doğurmuşum,” diyeceksin diyordu. Delleniyordum! Hele ben blogda böyle trajedi üzerine trajedi paylaşırken biri çıkıp da günün birinde şu başlığı atacağımı söyleseydi, “Sen benimle dalga mı geçiyon hulen!” diye dalardım valla. Artık o anki sinirimle yüzünü mü cırmalardım, saçını mı yolardım, gözünü… Okumaya devam et İkiz doğur, rahat et!

Kibarcık

Geçenlerde bir kitap okudum. Bir terapi günlüğü. Hani bazı kitaplar insanın hayatını değiştirir ya. Bu kitap da tek benim değil, külliyen bizim evin hayatını değiştirdi. Yoo, yoo psikolojik manyak olduğumuzu tespit etmedik. Hayır, hayır terapiye de başlamadık. Cık, dedim ya psikolojik yardımla alakası yok. Yav bi durun da anlatayım ne oldu!

Keçeleri Kaçırmak

Daha önce söz etmişimdir herhalde, bizim evde ekran süresi çok kısıtlı. Zaten televizyon, ipad, tablet falan yok. Bir bilgisayarımız var. Ondan da sadece sınırlı sürede çizgi film açılabiliyor. Öyle ki oğlan bilgisayara hâlâ “televizyon” diyor. Başka bir fonksiyonundan haberi yok. Geçen koşarak gelmiş, şaşkınlıktan küçük dilini yuttu yutacak, “Anneciiiim, biliyor musun, arkadaşımın televizyonunda oyun varmış.… Okumaya devam et Keçeleri Kaçırmak

Dökülen dişlerin ardından…

Bir iki ay önce bir işle meşguldüm, kız geldi yanıma. Yüzü ağlamaklı.  “Anneciğim, ekmeğin sert yerini ısırdım, dişimi kırdım galiba,” dedi büyük bir kabahat işlemiş gibi korkarak. “Yok canım, olur mu öyle şey,” dedim. “Baak” diyerek dişine bir dokundu. Ayyy diş sallanıyor! Panikledim. “Abariiiii, gız sen dişiyooosuuuunn” diye öyle bir tepki verdim ki bebe de… Okumaya devam et Dökülen dişlerin ardından…

TİV TAV TUV

Her çocuğun çok sevdiği, diğerlerinden ayrı tuttuğu oyuncakları olur. Benim bebelerin de her dönem akıllarını taktıkları bir şeyler mutlaka oluyor. Mesela üç yaş döneminde ayıcıkları vardı. Kankiri ve Beyaj ayıcık. Onlarla birlikte uyunur, birlikte yemek yenir, birlikte gezilir tozulurdu. Vücutlarının bir uzvu gibiydi ayıcıkları. Dört yaşa kedicikler damgasını vurdu. Okula bile beraber gittiler. Beş yaşa… Okumaya devam et TİV TAV TUV

Sinema qeyfi!

Yanılmıyorsam dördüncü sınıftaydım. Bir akşam babam geldi. Size bir sürprizim var dedi. Şu mu? Bu mu? Hiç biri değil! Ne ola ki? “Giyinin bir yere gideceğiz!” Ora mı? Cık. Bura mı? Cık. Sinemaya gittik! Evde Tek Başına’ya. Bayılmıştım. Ay ne anlatıp durmuştum herkese yaa. Tabi bir kere tadını alınca durup durup sinemaya gitmek istemiştim. Annem… Okumaya devam et Sinema qeyfi!