Ünlüler kervanı

Bugün yine konumuz kitap. Farkındaysanız bu aralar pek entelektüel takılıyorum. Kaka kitabı mı dersiniz, ayı kitabı mı, renkli filler mi… Madamlık tarafım ağır basıyor yine. Aslında bugün Secce bacı kimliğimle evde ayağımın altında dolanan iki bebeyle nasıl turşu kurduğumu anlatacaktım ama başka gün artık. Bugün de yine edebiyat,  sanat dolu bir yazı olacak. Kitaplardan girip kısa filmlerden çıkacağız. Ama önce biraz arka plan bilgisi vereyim.

Efendim, ben İstanbul’a geldiğimde mini mini minnacık, içi dolu turşucuk bir kızcağızdım. Aslında resmiyette büyük şehir olarak geçen ama bir büyüklüğünü göremediğimiz, İstanbul’un yanında devede kulak misali kalan bir şehirden geliyordum. Evet, bildiniz, Kayseri.

İlk tatilimizde Kayseri’ye gittiğimizde, elbette arkadaşlarımla da görüştüm. İşin ilginç yanı, arkadaşlarımın İstanbul’daki hayatımla ilgili merak ettiği tek şey vardı: Acaba İstanbul’da hiç ünlü görmüş müydüm. Ne sanıyorlarsa İstanbul’da yaşadığım yeri. Ayol nüfusta köy olarak bile geçmeyen, bizzat köy altı gözüken bir muhitte oturuyorduk biz. Bir sokak ötemiz marul tarlası vardı. İki sokak ötemizde de millet daha bahçesinde tavuk, keklik falan besliyordu. Ayrıca akşam ezanından sonra da evdeydik. Öyle gecelere akma gibi bir durumumuz da yoktu. Ünlüyü nerede göreceğim be? Mahalleye yardım yapmaya Seda Sayan falan uğrarsa anca. O da hiç gelmedi, görmedik valla.

Tabi ben bunu böyle söyleyemedim arkadaşlarıma. İstanbul’da olup ünlü görememekten utandım! “Hee yaa, görmez olur muyum?” dedim. “Geçen bakkalda Burak Kut’la karşılaştık. Cigara almaya gelmiş. Tarkan da iki blok ötemizde oturuyor.” İkisi de o zamanların popülerleri tabi. Bir adını duyduğum da onlardı. Sık sık konserlerine gittiğimi falan da zırvaladım. İnandılar mı, bilmiyorum. Aklıma geldi de şimdi kendimden utandım. Onlar umarım unutmuşlardır.

Neyse, ne diyecektim, işte İstanbul’da günler böyle ünlü görememenin ezikliğiyle geçip gidiyordu. Ciguli’yi görsem oynayacaktım. O derece yani. Derken bir gün İbrahim Tatlıses’i gördük ailece. Bir lokantada yemek yiyordu. Biz lokantada değildik tabi. Dışarıdan geçiyorduk. Ay küçük kardeşim delleniyordu. Nasıl sevindi, nasıl sevindi. “Anneaaa bak İbrahim Tatlıses,” diye bağırdı. Gözünü adamdan alamadı. Tabi ben bakmadım şımarmasın diye. Ama kız kardeşimin o bakışını hiç unutamam. Kaç yaşındaydı acaba. Beş, altı falan herhalde. Ağız hayretle ve mutlulukla karnıyarık misali açık, gözler cin gibi parlıyor, suratında inanılmaz bir mutluluk. Bir an önce arkadaşlarına anlatmanın heyecanını yaşıyor, zıp zıp zıplıyor. Tam bir komedi. Ve yıllar sonra ben bugün bu komediyi bir kez daha izledim.

Şimdi müsaadenizle konuyu bağlıyorum. Hani dün size sözünü ettiğim bir baykuş kitabı vardı ya. Aha resmi şu olan:

bu

Dün de dediğim gibi bu kitap geldiğinden beri başucu kitabımız. Özellikle oğlum deli oluyor bu kitaba. Beni de deli ediyor tabi. Gecenin üçünde kalkıp “Anneaaaaaaaaa baykuş okuuuu,” diye bas bas bağırıyor. Çizimler çok sevimli. Konu desen iki yaş çocuğu için çok güncel bir tema. Başka bir yazımın konusu olduğu için yazmıyorum şimdi.

İşte efendim, öyle seviyoruz, böyle seviyoruz derken dün de sözünü etmiştim. Sonra gördünüz mü bilmiyorum, yorumlara Barışın günlüğü bu kitabın videosunun linkini vermiş. O da şu: http://www.youtube.com/watch?v=sJe0WupukAw. Sabah kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa gidecekken açtım bu videoyu. Oğlumu görmeliydiniz. İlk önce ne olduğunu bilemedi. Sonra ekrana baykuşlar çıkınca gözlerine inanamadı. Nasıl sevindi, nasıl sevindi. Ağzı mutlulukla açıldı, gözleri cin cin parladı, suratında inanılmaz bir mutlulukla zıp zıp heyecanla yerinde zıpladı. “Anneaaaaaaaaa baykuşlaaaaaaaaaaaar” diye öyle bir bağırdı ki heyecanla.

Evet, o da ilk ünlüsünü gördü. Tekraş tekraş onlarca kez izledik. Sonra bir ara kitabı kaptı, ekrandaki baykuşlara tutuyor. İmza istiyordu herhalde. Öğlen uyutmadan önce de tekrar kitabı okudum. “Baykuşları gördüm annea,” dedi yine heyecanla. Şimdi de içeride o mutlulukla uyuyor. Eminim kalkınca yine bakmak isteyecek baykuşlara. Ama ben bu sefer izin vermeyeceğim. Çok bakıp da şımartmasın hayvanları.

17 yorum

  1. “Sonra bir ara kitabı kaptı, ekrandaki baykuşlara tutuyor. İmza istiyordu herhalde.” dedin ben koptum Selcen..sen çok yaşa emi :))))

  2. Ben ünlü görmeyeyim zaten,kaç ünlü gördüysem gencecik yaşında öldü.Uğursuz muyum ben söyle bana Madam?

      1. Defne joy ve Azer Bülbül.Geçen senede Ayşegül Aldinç’i görmüştüm.Allah’tan yaşıyor o.Yaşıyor di mi??

  3. iste benim sevdiğim Secce yazısı. Özlemiştim.
    Ilk gordugum unlu Cevat Kurtulus olmustu. Hiç kimseye hava atamadım eve gittiğimde 🙁

    1. haha doymuştun ha. nerede oturuyordunuz? ben de allahtan etilerde okudum da biraz şişkinlik bizde de oldu. ama arto marto işte:)

  4. Bizimki de ankara treni:)) gördüğü her trene penceremizden görünen ankara treni zannedip bir de eliyle gösterir “gaak gakk bu anĞkara ttiee” diye..tren kuscam derken youtube’da ne kadar tren videosu varsa izledik yerli ecnebi karışık ama hepsi bizim için Anğkara tiee’dir:)) O ünlü Ankar tieeee…İmdatimdaaatttt..

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.