İlkokula gidiyordum. Mahallede bir satış yapma furyası vardı. Çocuklar evden bir şeyler getiriyor, sonra da ana caddeye çıkıp satıyorlardı. Kısa zamanda benim de aklım çelindi. Ben de katıldım satış ekibine. Bebe belik olduklarına bakmayın ekip de çok profesyoneldi ha. Biri caddeden geçen mini etekli kızların bacaklarına yapışıyor “Aplaa çok güzelsin aplaa. Maşşallah aplaaa. Allah sevdiğine bağışlasın aplaa. Bir sakız alır mısın aplaaa” diyerek elindeki beş para etmez sakızları on paraya satıyordu. Öteki sevgilisiyle yürüyenlere yapışıyor, “Abii Allah sevenleri ayırmasın abiii,” diyerek komşunun bahçesinden çaktırmadan yolduğu gülleri fahiş fiyata kakalıyordu. Bir başkası çöpten -yemin ederim yalan değil- topladığı bilumum eşyaları yine kıvrak çenesiyle satıyordu. Bense salak salak bakıyordum.
Bakmayın Kayseriliyim diye geçindiğime, ana kontenjanından Kayseriliyim ve ticaret zekasının ti’si yoktur bende. İşin aslı çocukluğumdan beri bir şey için para istemek utandırmıştır beni. Sesim çıkmıyor diye beni de ana tezgahın başına oturttular. Soran olursa cevap veriyorum. Bir de gariban gariban bakıyorum “Noolur alın” der gibi.
Böyle böyle üç beş gün güneşin altında, caddenin tozunda oturdum. Sonra bir ara akıl ettim, lan nereye gidiyor bu paralar diye. Akşama kadar bebe belik satış yapıyoruz. Alan da çok çıkıyor. Ee paralar nerede? Grubun iki büyüğünde birikiyor paralar demişlerdi. Kimsenin bırak para vermeyi parayı gösterdiği bile yok. Utana sıkıla bir gün sordum paralar nerede diye. Meğer abiler biz bebeleri çalıştırıp akşama İskender yemeye gidiyorlarmış o parayla iyi mi! İşte o gün bir kez daha anladım, benden tüccar olmaz kardeşim.
Bebelerim hiç bana çekmemiş, bunlar kesin tüccar olur köşeyi döner demek isterdim ama ne yazık ki kız aynı ben. Para versen almaya utanır gariban. Bayramda harçlık veren olunca ben kaş göz ediyorum köşeden “Al kız, İskendere gideriz” diye. Alınca parayı direk bana getiriyor. Yapma annecim, bari insanların içinde verme, eve gidince verirsin aaa!
Oğlansa amanın bir paragöz, bir paragöz! Kime çekmiş bilmem ki. Babası da sever almayı satmayı ama bu elden ayrık sağ. Geçen gün eniştesine patlamış mısır sipariş etti. Adamcağız alıp getirmiş. Meğer oğlan yemek için değil, sermaye için istemiş. Paketi bir lira olan mısırı açıp tanesi bir liradan geri enişteye satmasın mı? Lan bari eniştene atma bu kazığı! Yok valla, sattı. Şıkır şıkır paralarla geldi. “Annecim, para kazandım!”
O günden beri de coştu. “Bi lıra bi lıra bi lıraaaa” diye bağırarak geziyor. Geçen babaannede bir avuç çilek aşırmış mutfaktan, üç adım atmış içeride amcalarına pazarlıyor bi lıra bi lıra bi lıraa diye. Sabahtan akşama satacak bir şeyler arıyor evde. Her gördüğüne saldırıyor onu satalım, bunu satalım diye. Arada karambole gideceğim diye korkmaya başladım yemin ederim.
Geçen gün geçmiş karşıma dahiyane bir plan yapmış: “Annecim, harika bir fikrim var. Evdeki her şeyi satalım, zengin olalım!” dedi. Ben de güldüm. “Her şeyi satarsak nerede yatacağız? Nerede oturacağız? Ne yeyip içeceğiz?” Cevap hazır: “E zengin olacağız ya annecim, o zaman gene alırız.” 😉
Aslında hevesini ve gönlünü kırmak istemiyorum ama baktım ki evde her eşyam tehdit altında, karşıma aldım, ona bu şekilde satış yapılamayacağını anlattım. Bir şey satmak istiyorsan, üretmelisin. Sağdan soldan çalıp çırpıp satış yapılmaz çocuuğum.
Aklına yattı. O günden beri de kendi üretip satıyor. Buyurun efendim, tezgâha yanaşın, ürünlerini görün:
Üzerine fiyatlarını da yazmış. 🙂 Alttaki dondurmalar soldan sağa sırayla 10 tl, 20 tl, 15 tl. Pahalı demeyin şimdi. Halis muhlis, organik, öz hakiki bıliş dondurması. Tamam, o pahalı geldiyse 2 tl’ye gülen yüz var. Sinirli gülen yüzmüş kendisi. Mona Lisa benzeri. Sadece 2 tl. Bak sonra oğlum meşhur olunca milyonlarca dolar dökersiniz peşine de alamazsınız. Şimdiden söyleyeyim. Eh madem o da bütçenizi zorluyor öyleyse buyurun 1tl’ye turbo araba! Damping damping. Patron çıldırdı. 1 tl’ye araba! Daha ne!
Buyurun meraklısına 16 tl’ye bir adet kaçkuç. Nedir, ne işe yarar bilmiyorum. Alınca anlarsınız büyük ihtimalle. 😉
Ya da harika bir suluğumuz var. Tatlı bebiş suluk. Üzerindeki etiketi ilk önce raptiyeyle taktığı, sonra bantlamayı akıl ettiği için arka taraftan biraz su akıtıyor ama o kadar da olur. El yapımı, orijinal, otantik, manyaküs bu suluk yalnızca 65 tl!
Peki hiç satış yapabildi mi? Yaptı tabi. Siftah çapraz komşudan, bereket Allah’tan. Sevgili komşumuz 5 tl’lik harika bir dondi sahibi oldu. Dondi ne mi? Ben de merak ettim, araştırdım, dondi neşeli sürpriz demekmiş arkadaşlar. Daha da araştırmadım sürprizi bozulmasın diye. İnanıyorum, inanılmaz bir şey. Sadece 5 tl’ye!
Bu arada evdeki satışı duyan konu komşu ayak kesti. Çocuğum akşama kadar müşteri bekliyor, gelen giden yok.
Sen üzülme yavrıııım, dedim. İftar davetlerine başladım. Geleni büyük bir sürpriz bekliyor. 😉 Hiç olmazsa yemeğin masrafı çıksın ehhee.
Ramazan’dan sonra da blogun bir köşesine e-ticaret sayfası açarım artık. Ay bak bunu şimdi buldum, harika buldum! Kaç yıldır bedavadan gelip gülüp gidiyorsunuz. Artık bir bedel ödemenin vakti geldi ahahhahaha. İyi düşündüm kıııız! Boşuna Kayseriliyim demiyorum. 😉
Birbirinden inanılmaz ürünlerle çok yakında… 😉
🙂 Çok eğlendim okurken.
Oğlun büyüyüp holding sahibi olduğunda,biyografisini yazar, ilk ticaret denemelerini de belgeleriyle eklersin Secce. Büyük patronlar da böyle böyle başlamamış mıydı para kazanmaya?
ilk parayı saklıyoruz. babası çerçeveletecek. her ne kadar komşuya ben vermiş olsam da alsın diye 😉
Ticaret zekası var maşallah benim oğlan da oyuncaklarıni satıyor en pahalısi 5 tira o kadar para verdik o onlara diyorum tamam 3 tira olsun diyor☺ancak memur olur bizimkinden?
:)) benimki de 5 diyor. ayy çok diyorum. 8 olsun diyor. 😉
e yeni yazı varmış niye söylemiyorsunuz ben bunu görmemişim ya nedense ciddi karnım ağrıdı gülmekten.ben de hep anneme verirdim harçlıkları büyüdüm alışkanlık devam etti evlendim şimdi de çalıştığımı kocama veriyorum iyi ki kayserili değilim:)
🙂 anneye vermeye işi iyi ya. özellikle anneyken 😉