Sabah gözümü açar açmaz telefonu açıyorum. Whatzapp’da arkadaş gruplarım var. Çok mesaj biriktiyse mutlu oluyorum. Sabah havadisleri. Ohhh. Tadını çıkararak okumak için çayın demlenmesini bekliyorum. 😉
Bugünün mesajları şöyleydi:
Dün gece 11:07 “O kadar gerildim ki elim ayağım titriyor. Otobüste çok büyük bir kavga oldu. Ben dâhil olmadım, olsaydım inanın o an ölürdüm. İnsanlar eşkıya olmuş ya.”
Öteki mesaj: “Geçen ben de okuldan gelirken böyle bir kavgaya şahit oldum. Bir şey okuyordum, kulağımda da kulaklık vardı. Bir an baktım arabada kimse kalmamış. Camdan baktım ki herkes araçtan inmiş kavga ediyor… (Kavga bitti otobüse dönüyorlar) Bir adam dedi ki “Kaç gündür birilerine dayak atasım vardı, iyi oldu.”
Toplumda infial oluşturmayım diye kavga konularına yer vermedim. 🙂 Zaten özel bir konuya da gerek yok. Her an herkes birbirini pataklamaya hazır. Güzel konuşma diye bir şey yok. Direk kavga, küfür, yumruk, bağırış çağırış. Çığrınmayı hakkımızı korumak sanıyoruz.
Çoook zaman önce bir gün otobüse bindim. O aralar mobil bir insandım, toplu taşımada geçerdi günümün yarısı. İstanbul otobüsleri malum. Balık istifi. Kavga dövüş eksik olmaz. Bir bindiğimde işte şoför bey “Günaydın” dedi bana. Gülümsedi. Şaşırdım. Ben de gülümsedim, teşekkür ettim. Sonraki binene de günaydın dedi. Ondan sonrakine de… “Hoş geldiniz / buyurun / hayırlı yolculuklar…” Herkese gülümsedi, herkes ona gülümsedi. Sonra bir ara “Arkalara doğru yürüyebilir miyiz arkadaşlar? Önden binemiyorlar, yardımcı olalım” dedi. İnsanlar söylenmeden arkalara yürüdü. Durakta inecek olan “Kolay gelsin şoför bey” dedi. Şoför teşekkür etti. Orta kapı açılmayınca bir kadın “Orta kapıyı açar mısınız şoför bey?” dedi. Adam açtı. Kadın teşekkür ederek indi. Beriki inerken otobüstekilere hayırlı yolculuklar diledi. O buna gülümsedi, şu ona gülümsedi… İnanması zor biliyorum ama otobüste herkes nazikti ve birbirine gülümsüyordu.
Şimdi tekrar mesajlarımıza dönelim. Zira bağlamaya çalıştığım bir konu var. 😉
Gece 11:29. “Erkeklerde şiddet gerçekten doğalarında var. Okulda da bütün erkek çocukları birbirine giriyor. Bizim okulda yabancı bir öğretmen var. Diyor ki ‘Sürekli oğlanlar kavga ediyor. Bizde yılda bir kere olacak şeyi sizde her gün yaşıyoruz.'”
Çok tanıdık bir sahne. Geçen sene ilkokula başladıklarında oğlumu tanıyamaz olmuştum. Altı senedir kardeşiyle gül gibi geçinen çocuk durup durup kardeşine vuruyordu. En ufak bir şeye sinirden ağlıyordu. Sebebini anlamam için bir kez okula uğramam yetti. Zira koca kadın olarak bacak kadar veletlerden okulda canımı zor kurtarmıştım. Teneffüste sınıflar Amerikan filmlerinin hapishane dövüşü sahneleri gibiydi. Kimin kime tekme salladığı, yumruk attığı belirsiz… Yakalayan yakaladığını dövüyor. Aralarında kızlar yok sanmayın ha. Kızlar da var. Bakmayın benim kız çekingen, giremiyor kavgaya. Sınıfta sürekli bağırış çağırış. E benim oğlan kavgaya alışık değil. Muhtemelen dayak yiyor, bozuluyor. O da kardeşini döverek kendini iyi hissediyor. Çünkü okulda öğrendiği dil bu! Şiddet dili. Neyse ki kısa sürede attı şaşkınlığı, özüne döndü.
Cuma günü öğrencilerle söyleşmek ve kitap imzalamak için Samsun Terme’de bir okula davetliydim. Adına hemen bakayım. Nazmiye Ünal Soğancı Ortaokuluymuş. Meğer Samsun’un en başarılı okullarından biriymiş. Son yıllarda TEOG’da hep il birincisi olmuşlar. Öyle farklı bir şey beklemeyin ha. Bildiğiniz devlet okulu. Malzemesi olmadığı için laboratuvarı hiç açılamamış, bahçe asfaltında yağmur göller oluşturmuş, boyası yer yer dökülmüş bir okul. Sınıfları 15 kişi falan da değil. Muhiti de sıradan bir Anadolu mahallesi işte. Büyük bağışçıları falan yok. Öğrencisi seçme öğrenci değil. Mahalleli geliyor. Ve bu çocuklar birinci oluyor. Üst üste. Yıllardır.
Benimle müdür yardımcıları Elif Hanım ilgilendi. Nasıl bu kadar başarılı olduklarını sordum. Anlattı. Öğretmenlerinin özverisinden söz etti, çocuklara yaptıkları denemelerden, tamamen gönüllü olarak verdikleri ek derslerden, veli ziyaretlerinden… Başarının arkasında elbette çalışma yatıyor. Ona hiçbir şey diyemem de. Benim dikkatimi başka bir şey çekti.
Biz Elif hanımın odasında otururken sayısız kez kapı çaldı. Ben 37 yaşındayım. Hâlâ çekinirim müdürlerin, müdür yardımcılarının odasına girmeye. İçeriye sürekli öğrencilerin girmesine şaşırdım. Sonra çocukların nasıl bu kadar rahat olduğunu anladım: Her gelene güler yüzle döndü Elif Hanım. Her öğrenciye ismiyle hitap etti. Hepsiyle tek tek ilgilendi. Misafirim var gidin, sonra gelin ya da bilmem kime gidin ona anlatın derdinizi demedi. Annesini aramak isteyenler oldu, arattı, imzaya kitabını getirmeyi unutanlar olmuş, kitaplarını tedarik etti, yaralanan olmuş, ilgilendi, ağlayan vardı, konuştu… Biraz içine kapalı, konuşurken zorlanan bir öğrencisi vardı. Kalktı, ona sarıldı, boyu hizasına indi, o şekilde o çocuğun da derdini dinledi, işini halletti. Herkesle tek tek konuştu. Güler yüzle. Ben öğrencilerin hepsini tanıyorsunuz deyince eklemeyi ihmal etmedi: “Küçük yerin avantajı.” Tamamen mütevazilik. Küçük yer falan değil. Koskoca ortaokul!
Sonra söyleşiye geçtik. Tam sayısını bilemiyorum ama her oturumda onlarca öğrenci vardı. Yerimiz dar olduğu için birden fazla oturum yapmamız gerekti. Ne susun diye bağırıldı çocuklara, ne dinleyin diye. Ne dışarı atılmakla tehdit edildiler, ne kitabının imzalanmamasıyla. Öğretmenleri gülümseyerek duruyordu başlarında. Ben konuşurken çıt çıkmadı yahu. Saygıyla beni dinledi çocuklar. Soru sordum, uğultu kopmadı. Ellerini kaldırıp söz istediler. Derken soru cevap kısmına geçtik. O kadar aklı başında sorular sordular ki! Malumunuzdur bu yaşta o kadar çocuk bir araya gelince bırakın başkasının sorusunun cevabını dinlemeyi kendi sorusunun cevabını dinleyen bile nadir bulunur. Daha sorusunun cevabı verilirken soruyu soran çoktan yanındakiyle konuşmaya başlamıştır. Bu yüzden de onlarca kez aynı soru sorulur. BU SEFER SORULMADI! Çünkü dinliyordu çocuklar. Çünkü sevgi ve saygı görüyorlardı, sevgi ve saygı gösteriyorlardı. Değer gören çocuk değer vermeyi de biliyor.
Bir kez daha emin oldum ki bir gülümsemeyle başlıyor her şey. Çok zor değil. Bir gülümseme. Önce siz gülümsüyorsunuz, sonra size gülümsüyorlar, sonra başkalarına da gülümsüyorlar, başkaları da başkalarına gülümsüyor…
Hayat bayram oluyor.
Yazınızla mest oldum selcen hanım. Ne güzel örnekler. Kendimi sorguladım yaşantımı sorguladım. Umarım kalıcı bi ders almışımdır kendi adıma.
Çok teşekkür ederim gülsümcüm
Mükemmel bi tesbit, bende ikinci sınıf öğrencisi oğlumun kardeşlerine vurmasindan ve yer yer güya masum küfürler öğrenmesinden çok muzdaribim bu sıralar 🙁 evde istediğin kadar sev istediğin kadar gülümse, okul hayatı cok başka bişey
evet fatmacım, akıntıya kürek çekmek zor iş. ama hayatta ne kolay ki? Allah gücümüzü artırsın inşallah
Harika bir yazi… kendimi sorguladim, cocuklarimi ve de okulumu ve ogrencilerimi…. evet ne de basit birsey gulumsemek… peygamber efendimiz sadaka olarak bile gülümseyin demisken bu yazi beni kendime getirdi. Teşekkürler Secce Allah yüzümüzü hep güldürsun inşallah
amin inşallah zeynepcim
Senelerdir yazılarınızı okuyorum çok beğenerek, en çok bu yazınız etkiledi beni keşkelerle okudum.keşke her okulda aynı özveri ile karşılaşsa çocuklarımız ,keşke tüm eğitimciler bu kadar biliçli olsa..
Çok teşekkür ederim. Allah sayılarını artırsın güzel insanların inşallah. Herkes bir ucundan tutarsa niye olmasın ki. Belki birisi otobüsten inerken şoföre teşekkür etti. O da bir sonraki binene selam verdi. O ona gülümseyince, o da sonrakine… Bir kişi başlattı, herkese yayıldı. Elif hanım IG’de yorum yapmış. Üniversitedeki hocası “hiç bir tebessüm boşa gitmez demiş.” Kim bilir öğrencileriyle birlikte nerelere yayıldı o ışık.
Biz de başlatalım, halka halka büyüsün inşallah.
? Kelebek etkisi oldu İstanbul’dan tüüüüm Anadolu’ya şu an sanki ? Teşekkür ederiz gülümsettiğin için. Tayinimi Samsun Terme’ye isteyesim geldi ?
:)) ben de düşünmedim değil 😉
Oğlum 9 aylık ben bile Samsun’a taşınıp oğlumun o okulda okuduğunu hayal ettim. İnşallah tüm okullar bu şekilde olur. Rabbim tüm çocuklara saygı duyacak onları çok sevecek saygıyı sevgiyi yaşatarak öğretecek öğretmenler nasip etsin
Burnumuzun dibine gelmişsiniz.bi haberimiz olaydı..unyeliyiz..ve okulu çok merak ettim..insallah unyede de bu şekilde bi organizasyon yapabiliriz..
Bu cuma yine geliyorum insallah. Carsambaya 🙂
Bir Samsunlu olarak ilgiyle okudum, böyle okulların olabileceği hele memleketimde … oğlumun okulunda müdür yardımcısının odası “disiplin” odası ” kızma, cezalandırma” odası…öğretmenler baş edemediği öğrencileri müdür yardımcısına yolluyor, müdür yardımcısı son azarlama , etkili azarlama korkutma odası olmuş… sevgisizlik, korku, azar bir okulu istila etmişse orada nasıl bir hayat yeşerir…olmuyor, çok aradım ama bulamadım, ne güzel siz bulmuşsunuz
ben bizim döneminkileri hatırlamak bile istemiyorum. Önce yazmıştım, sonra kalp atışım hızlandı, sildim. elektroşok lazım beyinlere. :/
allah işini severek yapanların sayısını artırsın inşallah
Ayy ne güzel yaa maşallah dilerim yazın çok fazla kişiye eğitimciye ulaşır da biraz örnek alırlar. Geçenlerde izinliydim biraz erken alayım oğlumu diye okula gittim. Bahçede nöbetçi öğretmenle bizim öğretmen konuşuyorlar çocuklar oynuyor bi çocuk geldi nöbetçi öğretmene bişey dedi kadın nasıl bağırdı çocuğu tersledi anlatamam. İşin en üzücü tarafı ise gayet normal bişey yapmış gibi ne bizim öğretmen bişey dedi bu tutuma ne de çocuk ben de biraz çekinirim sanane der diye hiç bulaşmadım ama okulların hali hiç iç açıcı deil böyle güzel örneklerin çoğalması tek dileğim :((
Ayyyy ne güzel….sayılarının artması dileğiyle… Paylaşacağım herkes okusun lütfen notuyla… bir de benim kutuphanemde de yapsak ya bir söyleşi. Izmire gelmiyor musun hiç ☺ Aklının bi kösesinde Urla İlçe Halk Kütüphanesi kalsın olmaz mı ?