Ağır ceza!

Geçen hafta çok hastaydım. O kadar hastaydım ki bir ara artık bir daha iyileşemeyeceğimi, yatalak olduğumu falan düşünmeye başlamıştım. Bebelerim büyümüş maşallah. Yemek dışında bir ihtiyaçları yoktu. Ben yattım onlar oynadı bütün gün. Tabi bu arada ne varsa döktüler, ev evlikten çıktı Dingo’nun ahırına döndü.  

Yetiş Secce Bacı! – 3. Bölüm – “Beni parmağında oynatıyor!”

Bazen eski yazılarımı okuyorum. Ne kadar şiddet içerikliymiş bebelerim ya! Zaten gebeler girmesin diye not bırakmıştım bir ara blogun kapısına. Aradan dört buçuk sene geçti. Şimdi bakıyorum da ne kadar –maşallah- akıllı uslu oldular. İnsan gerçekten de hayret ediyor.

Barbie

Küçükken epey oyuncağım vardı. Ay tabi şimdiki çocukların oyuncak sayısıyla hayatta kıyaslanamaz ama yine de akranlarıma göre şanslı olduğum söylenebilir. Babam yurt dışına giderdi. Dönerken burada kimsede olmayan oyuncaklar getirirdi. Ama hiçbir zaman bir Barbie bebek getirmedi! Ne kadar istemiştim oysa. O neymiş öyle, nesi bebekmiş onun, kadın gibiymiş, bebek dediğin ayakta sallanırmış, yemek yedirilirmiş.… Okumaya devam et Barbie

Evreka Evrekaaaa! Nihayet bebeleri uyutacak formülü buldum!

Ne zamandır uyku gözümde tütüyorsun kategorisine bir şey yazmadığım için artık uyuyabildiğimi sanıyorsunuz değil mi? Yanılıyorsunuz! 5 yaş 4 aylık bebelerim hâlâ beni uyutmuyor. Gerçi kızın hakkını yemeyeyim. Bebekken en çok çektiren oydu ama şimdi oğlanla yer değiştirdi. Zaten anayı uyutmama konusunda ikizler nöbetleşe çalışır demiştim ya. Hah işte uzun süredir sıra oğlanda.

Ölmek Yasak!

Küçükken ölmekten çok korkardım. Aslında asıl meselem bu hayatı bırakmak ya da öldükten sonra başıma gelecekleri düşünüp korkmak falan değildi de ardımda kalanlar çok üzülecek diye üzülürdüm. Hatta gayet net hatırlıyorum ki bazen gece yattığımda saatlerce ben ölürsem babacım nasıl ağlar, annecim nasıl ağlar diye düşünür saatlerce ağlardım. Allah biliyor ya çocuklarım da bu kaygıyı… Okumaya devam et Ölmek Yasak!

Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor…

Bebelerim maşallah beş yaşını devirdiler. İkiz olduklarını öğrenir öğrenmez insanlar artık “Tüpler mi?” diye sormuyor. Evet tüp bebek furyası var ama sanırım tüp çocuk kavramı henüz tam olarak yerleşmedi memlekette. Şükür ki “Yumurtaları çift sarılı mıydı, tek sarılı mı? / Aynı acıyı hissediyorlar mı? / Hangisi büyük?” gibi lüzumsuz sorular da tarihe gömüldü. Şimdi varsa… Okumaya devam et Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor…

Hayatın Normalleşmeye Başladığının Resmidir – VII – Çocuklunun Tatili

(Daha önceki anormal “normalleşme” hikâyeleri için bkz: 1. turşu, 2 çiş partisi., 3. gezenti, 4. cüzzamlı kurabiye, 5. AVM, 6. metrobüs) “Vaktiyle bir kuş yumurtlamış. Yumurtadan cücükler çıkmış. Yiyip içip mıçtıklarından birkaç güne tabi yuvayı b.k götürüyormuş. Cücüklerden biri dayanamamış. ‘Anneciğim, bu yuva çok pislendi, buradan çıkalım, başka bir yuvaya yerleşelim,’ demiş. Anası da ‘Yavrum bizde bu g.t olduğu… Okumaya devam et Hayatın Normalleşmeye Başladığının Resmidir – VII – Çocuklunun Tatili

Mutlu Son

Ramazan’dan hemen önce yeni bir serinin ilk kitabına başladım. (Bu seferki diğerlerinden farklı, sürpriz bir kitap. Çok şaşıracaksınız. Ama konu bu değil. 😉 ) Ramazanda epey yoğun çalışmam gerekti. Yeter ki bebeler oyalansın, bana musallat olmasın diye hiç bir şeye de sesimi çıkarmadım. Boyalar, kalemler, kâğıtlar, oyuncaklar… Bir yandan da oruçtu, sahurdu, iftardı… Ev aldı… Okumaya devam et Mutlu Son