Kendimi bildim bileli duygusal bir insanımdır. Kolay ağlarım. Hani derler ya gözünün ucunda iki damla yaşı hazır, aha işte öyleyim. Nerede bir acı duysam, hüzünlü bir haber alsam ağlarım. Çocuklardan sonra bu durum yeni bir derinlik kazandı. Artık sadece acıya, hüzne değil, her şeye ağlıyorum. Geçen hafta hastanede yalnız başıma sıra beklerken bir bangırtı koptu, bir alkış duydum. Baktım ki küçük bir oğlan çocuğu sünnet odasından çıkıyor. Tekerlekli sandalye üzerinde başında şapkası, üzerinde sünnet gömleği. Gözlerim doldu, burnum sızladı. Sünnet alayı önümden geçerken çocuğun anası olduğunu tahmin ettiğim kadına “Maşallah. Allah damatlığını da göstersin” derken sesim titredi, gözümden yaşlar boşaldı. Sanırsın ki bebenin süt anasıyım. Ulan bana ne elin bebesinden, pippisinden, deli miyim neyim? Hayır, sadece sünnet alayına falan ağlasam neyse. Bebelerle kitap okuyorum, tırtıl kozadan aç çıkıyor, vah garibaaan diye içim sızlıyor, zır zır zırlıyorum. Sonra başka bir kitapta uç uç böceğinin anası doğuma gidiyor, böcek evde bekliyor, ben burada gözlerim nemli dokuz doğuruyorum. Tavşana babası doğum gününe kırmızı bisiklet alıyor, ben oturup göz yaşı döküyorum. Bir insan bu kadar da empatik olmaz ki canım. Her sıçana her kertenkeleye ağlayacaksak bu hayat çekilir mi? Vallahi bildiğiniz gibi değil ha. Artık hormonlar mıdır, aşırı yorgunluktan bozulan sinirler midir, anneliğin yan etkisi midir bilmiyorum. Ben bu aralar, kelimenin tam anlamıyla ota, b.ka ağlıyorum.