Söyleyene değil söyletene bak!

Bebeklere en güzel hediyenin onları anlatan günlükler olduğunu düşünüyorum. Fotoğraflar ve videolar da çok hoş ama günlükte onlar için harcanmış ayrı bir emek var. Gebeyken günlük tuttum. Her gün neler yaptığımı anlattım. Doktor kontrollerimizi, o gün onlar için neler öğrendiğimi, onları nasıl heyecanla beklediğimizi, ne hayaller kurduğumuzu… anlattım da anlattım. Zaten vakit boldu. Ayağımı uzatıp günlük yazıyordum. Oh be ne günlerdi. Hamileliğim bu kadar kısa sürmese meydan larus hacminde bir şey çıkarırdım ortaya ama ne yazık ki yarıda kaldı.  Olsun, o da yeter diye düşünüyordum ama olacak bu ya, günlük kayboldu gitti. Deli oldum, aramadığım yer kalmadı. Ama yok, yok! Çok üzüldüm, çok hayıflandım.

Bebeler doğduktan sonra çok yoğun bir hayat başladı benim için. Gece gündüz uyku yok, dinlenme yok, doğru dürüst beslenme yok. İnsanlıktan çıktım. O dönemin resimlerinde traktör tekerine yapışmış kurbağa gibi cılk halde durmam boşuna değildi hani. Bırak günlük münlük yazmayı aylarca ağzımı açacak halim olmadı. Fırsat buldukça aylık notlar aldım. Bu ay şunu yaptılar, bunu yaptılar diye. Bebeler biraz ele gelmeye başlayınca günlük notlar tutmaya başladım. O günün bizim için önemli olaylarını birkaç cümleyle özetlemeye başladım. Misal: “Kâbus gibi bir gecenin ardından yine gün başladı. Bu aralar bebelerin üst dişleri geliyor, birbirlerinin ayağıyla dişlerini kaşıyorlar. Aslında herkes kendi ayağını kullansa kavga çıkmayacak ama anlatamıyorum!” Aradan biraz zaman geçince eski notlara baktım. Sonra daha eskilerine baktım. Sonra daha da eskilerine baktım. Bebelerimin büyüyüşünü gözümde canlandıracağımı düşünüyordum ama gördüğüm kendi çöküşümden başka bir şey değildi. Bir yerden sonra bebeleri yazmayı bırakmışım tamamen kendimi anlatmaya başlamışım. Vay uykusuzluktan öldüüüm, vay bittiiiim, vay gene uyumadım, vay anam beni niye doğurdu, vay mezarda uyur muyum ki… Her günün cümlesi de istisnasız Kâbus gibi bir gecenin ardından… ile başlıyordu. “Çocuklarıma bunu mu bırakacağım? Kendilerinden nefret eder gibi anlatmışım her şeyi” dedim günlük işini bıraktım.  Sonra tivitıra yazmaya başladım. Bir süre sonra dönüp baktım ki yine sürekli uykusuzluklarından şikâyet ediyorum. Vay yine sabaha kadar ağladım, yine gün doğdu uyuyamadım, akşama uyur muyum?

Derken blog açtım. Hikâyelerin birini al ötekine vur. Ortak nokta yine uykusuzluğum. Günün birinde nasip olur da bunları okurlarsa ve ben hâlâ uykusuzluktan ölmediysem “Pes anne, ne biçim anlatmışsın bizi” diyecekler. Ben de o zaman diyeceğim ki “Ulan keyfimden mi yazdım bunları? Sanki sabaha kadar uyku yüzü gösterdiniz de bir de güzel yazı bekliyorsunuz hakkınızda. Her sabah “Daha ben uyumadan niye güneş doğuyor” diye ağladığımı nasıl unutayım? Her gün hava kararırken “Acaba bu gece uyur muyum?” diye hayal kurduğumu mu yalanlayım? Ulan uyudunuz da ben mi uydurdum bunları, eşek sıpaları. Sanki mutluluğun resmini çizdiniz de ben bloga mı koymadım?” diyeceğim. Nah buraya da yazdım. Olur da Alzheimer falan olup unutursam hatırlatın!

Not: Bu yazıyı tam bitirdim, gönderecektim ki oğlum annea diye sırıtarak yanıma gelip kucağıma çıktı. Ben de yorgunluğumu unuttum yine. Kapanış cümlemi şöyle değiştirmek istiyorum: “İyi ki varsınız, iyi ki doğdunuz. Hiç uyutmasanız da hiç uyutmayacak olsanız da inşallah hep birlikte oluruz, eşek sıpaları.”

9 yorum

  1. benim de ikiz kuzenlerim var. kuzen deyince uzak gibi felan geliyor ama iki apatman var aramızda. dayım iş için yurtdışında kalıyor ve çok az geliyor. az bakmadım keratalara ben de. valla onlara en çok annem ben ve halam bakıyoruz. üç tane anne yetmiyordu yine :D. bazen bende halamın yanında kalıp yardım ediyordum.banyolarını da yaptırdım altlarınıda üstlerini de değiştirdim, üstüme de kustular, yemekler ellerinde her tarafımı da batırdılar, yorgunluktan kanapede uykuyada daldık, geceleri beni de uyandırdılar(uyku sersemliğinden yamula yamula yürüyüp kucağıma alıp mamalarını verip yeniden uyutuyordum), saçımı başımı da yoldular.ilk diktiğim şey de kız için bir elbiseydi. hatta erkek olan ilk konuştuğunda bana “git” demişti hiç unutmam.şimdi 2 yaşına basacaklar yakında. hala aynı tas aynı hamam. çok yaramazlar bizim eşşek sıpaları da. ama yinede iyiki varlar 😀

  2. uykusuzlukla diş sıkıntıları yüzünden tanıştım ve aklımı kaçıracak noktaya geldim allahtan servis vardı iş ev arası mesafe uzaktı ve ben sonuna kadar değerlenidiriyordum. işe geldiğimizde dürtenler olmuştur hadi geldik diye 🙂 hele 2 çocukla insan ne kadar uyur nasıl hayatını idame ettirir bilemiyorum, Allah kolaylık versin. çocuklarına da bol boool uyku!

  3. Ayy,ben daha yatamadım neden güneş doğuyor diye çok ağladığım oldu benim de.Allah yardımcınız olsun,bir tane bile yeterince zor,benim kızım da aşırı hareketli.Bir de 10 yaşında kıskanç ve huysuz bi ablası var Allah bağışlasın.Neyse,çok gülüyorum yazdıklarınıza,teşekkürler

dilek süerman için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.