Tamamen başka bir yazı yazmak için bilgisayarı açtım ama günün anlam ve önemine binaen bir anımı yazmak istedim. Her öğretmenler gününde o günü hatırlayıp gülerim.
Annemle babam için istemedikleri her şey lüzumsuzdur. Ne gereği vardır? Çocukken denize mi gidiyoruz, mayoya ne gerek var? Donla gireriz. Doğum günü yapıp arkadaş çağırmak mı? Ne gereği var? Bir arkadaşın doğum gününe onun için özel bir hediye almak mı? Ne gereği var? Evden kutusu açılmamış bir atlet don ya da külotlu çorap konur, al bunu götür. Sen de vazgeçersin gitmekten. Falan filan işte. Hiç bir şeye gerek yoktur. Sanki her şey gerek olduğu için yapılır.
Öğretmenler gününde de durum aynıydı. Öğretmene hediye almaya ne gerek var? Öğretmene hediye sunmak sınıfta karizmayı nasıl artırır hiç düşünen yok. Gerek yok, gerek yok.
Her öğretmenler gününde sınıfta birçok öğrenci bir şeyler alır, tahtanın önünde sıra olur, sırayla hediyelerini verir, öğretmenin elini öperlerdi. Sonra öğretmen hediyeyi açar, hani düğünlerde takı töreninde “Damadın ablasının görümcesinin eltisinden bilmem neeee” diye bağıran çığırtkan edasıyla sınıfa göstererek hediyeyi ilan eder, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle teşekkür ederdi.
İlkokuldaydım. Yine bir öğretmenler günü yaklaşıyor. Herkes ne alacağını falan konuşuyor. Eve gittim. Anneme “Öğretmene hediye alabilir miyim?” dedim. “Ne gerek var?” dedi. Çok canım sıkıldı. İllâki ben de o hediyeciler sırasına girmek, öğretmenin elini öpüp hediye vermek, hediyem sınıfa gösterilirken gururla karışık bir sırıtışla sınıfa bakmak istiyorum. Ama anneme ısrar etsem de birşey değişeceği yok, en fazla bir don paketler verir. Param da yok ki kendim bir hediye alayım. Evden bir şey götürmeye karar verdim. Aradım, taradım, bir şey bulamadım. En sonunda babamın kurşun kalemine göz diktim. Kalem de kalem hani yani. Ne derler “basmalı” kalem. Daha biz ilkokulda basmalı kalem kullanmıyoruz. Gözüme çok fiyakalı geldi. Çaktırmadan yürüttüm kalemi. Kese kağıdıyla da paket yaptım. Nasıl bir şey olmuştur acaba? Düşünüyorum ve gülüyorum. Şu yaşımda daha paket yapmayı beceremem. O zaman nasıl yaptıydım ki. Neyse.
Ertesi gün büyük bir gurur ve mutlulukla sınıfa girdim. Öğretmen geldi. Hediye verecekler sıra oldu. Koştura koştura sıraya geçtim. Sınıfta bir uğultu var. Herkes birbirine ne almış diye soruyor. Sıra bana geldi. Öğretmenimin öğretmenler gününü kutladım, elini öptüm, şahane hediyemi takdim ettim. Kadın aldı, paketi açtı. O da ne? Bir adet “basmalı” kalem. Kullanılmış olduğu belli miydi acaba? Yüzünü buruşturmamak için epey uğraşarak, “Teşekkür ederim canım, düşünmen yeterli” dedi. Veeee sınıfa hediyemi ilan etmedi. Anladım ki beğenmedi. Ben de durumu toparlamak için dedim ki “Öğretmenim babam onu Amerika’dan getirdi.” Bunu niye dedim acaba? Tamamen yalan. Ne alaka, Amerika’dan gelmiş 🙂 Karizma katmak istedim hediyeme herhalde.
Vee onca karizmaya, kıtalar arası yolculuğa, basmalı olmasına, hatta içinde ucu da olmasına rağmen öğretmen sınıfa hediyemi ilan etmedi. Alacağın olsun kadın! Ne zorluklarla yürütmüştüm ben onu evden. Ondan sonraki bir hafta boyunca babam kalemi ararken benim çaldığım belli olacak diye ne hikâyeler uydurmak zorunda kalmıştım. “Babacım, o kalemi en son pencerenin önünde görmüştüm, bir karga da vardı, bilmem ki acaba..” şeklinde. Ondan sonraki öğretmenler günlerinde sevgili öğretmenlerime zırnık koklatmadım. Öf ne gereği var?
sevgili secce,ilk görev yerim olan Şırnak’ta ilk hediyelerim 50 adet selpak,5 ince çorap,3 erkek parfümü-ikisi yarımdı- idi,her birini öpe,seve,koklayarak aldım çünkü benim için çok özeldi,eminim onlar içinde öyle,aslında hediye almaya karşıyım ama kabul etmememek de nankörlük,ukalalıkmış gibi geliyor bana.Hediyeye burun kıvırmak,beğenmemezlik yapmak hele….neyse kuzucukları çok öperim…
öğretmenler günün kutlu olsun öğretmenim! çok duygulandım. gerçekten mesele ne getirildiği değil ne duygularla getirildiği. çocuklar çok saf, çok tatlı.
teşekkür ederim,yazını okuduğumda beni çok etkileyen bir hikaye gelmişti aklıma kısaca anlatayım.Ayşe öğretmen bir gün öğrencilerine sizi çok seviyorum derken aklından geçiriyor,” ya ben bunlara böyle diyorum ama hakketten hepsini seviyor muyum,mesela şu arkada oturan üstü başı kirli,saçı pis,sümüklü oğlanı seviyor muyum acaba diye…Ertesi gün öğretmenler günü,bütün çocuklar çok şık hediyeler getiriyorlar,arkada oturan o kirli çocuk ta gazete kağıdına sardığı hediyesini veriyor öğretmene,içinden yarım bir parfüm ve taşları düşmüş eski bir bilezik çıkıyor,arkadaşları gülüyor Ahmet’e,öğretmeni ise Ahmet’i öpüyor,parfümü sıkıyor ve bileziği koluna takıyor.Ertesi günden itibaren Ahmet deli gibi ders çalışmaya başlıyor,her derse katılıyor ve çok başarılı oluyor,öğretmeni Ahmet’in dosyasını açıp okuyor:1. yıl “Ahmet çok başarılı,hatta üstün zekalı,ilgilenilirse iyi yerlere gelir” yazıyor,2. yıl “annesinin hastalığı Ahmet’i çok etkiledi,çok geriledi yazıyor.3. yıl ” annesinin ölümüyle iyice içine kapandı ” yazıyor,4. yıl “çok tembel,çok başarısız,ailesi ilgisiz” yazıyor,öğretmeni kızıyor kendine neden daha önce okumadım bunları diye,neyse Ahmet’le öğretmeni ilgilenmeye devam ediyor,ortaokul,lise derken Ahmet üniversteyi bitiriyor ve gittiği her yerden öğretmenine mektuplar yazıyor,en son mektubunda ” öğretmenim ben okudum,doktor oldum,şimdi sıra evlenmede ,siz bana çok destek oldunuz benim annem de babam da sizsiniz,düğünüme gelip beni ailem olarak temsil eder misiniz diye soruyor.Öğretmeni düğün günü süslenip o parfümü sıkıp,o bileziği takıp gidiyor,Ahmet öğretmenine sarılıyor ” sağolun öğretmenim siz olmasaydınız ben hiç bir şey olamazdım diye ,öğretmeni asıl sen olmazsan ben asla iyi bir öğretmen olamazdım,sen bana çok şey kattın diyor…
Bu öyküyü okuduğumda çok etkilenmiştim,ben de sık sık söylerim çiçeklerime sizi çok seviyorum diye,hakketten öyle,her birini çok seviyorum,en kirlisini de ,en sümüklüsünü de,doğurmadığım halde onları da ben doğurdum zannediyorum hatta…Neyse secce tekrar teşekkürler bu arada yazılarını bayıla bayıla okuyorum ve seni çok iyi anlıyorum,bir gün deliksiz 8 saat uyuyabilmen dileğiyle satırlarıma son veriyorum:)
çok teşekkür ederim berivan. iyi ki senin gibi öğretmenler var. ne şanslı öğrencilerin var. inşallah benim çocuklarımın da senin gibi öğretmenleri olur. sevgiyle…
Abla sen Kayseriliidib demi, ‘ne geraa var?’ordan geliyo herhalde 🙂
Off okuyunca çocukluğumda çektiğim ev ile okul arasında çektiğim maddi manevi sancılar geldi aklıma. Ne gerek vardan öte ‘ne saçmalıyorsun sen’ yada ‘yok artık’ gibi anlayışlar da vardı evimizde. Haksızlık etmeyeyim mark borcuma ev alıp devalüasyonu yaşamıştı ailem. :))
Ben üçretli öğretmenim.şuanda eşimin işinden dolayı şehir değiştirdik ve ben görev alamadım.bu ögretmenler günü beni için buruk geçiyor. Ben dağ köylerinde ögretmenlik yaptım.hediye getirmemeleri için önceden söylerdim.canlarım hediye getirmek isterlerdi.selpak paketleri…gibi.şimdi onları çok özlüyorum ve hırsla KPSS çalışyorum okudum ve çok duygulandım yazmak istedim.