Evlat eli değmiş gibi…

Bebeler doğalı hayatımdaki her şey gibi beslenme şeklim de tepetaklak oldu. Zaten onlardan önce de yemekle çok aram yoktu, ama yemekle aramızdaki mesafe hiç bu kadar artmamıştı. Daha önce de elli kere söylediğim gibi ilk başlarda bırakın yemek pişirmeyi, pişmiş yemeği bile yeme şansım yoktu. Sırf bebelere süt olsun diye fırsat buldukça -çoğunlukla anamın azarına müteakiben- ağzıma bir şeyler atardım. Zamanla bebeler büyüdü, yemek için biraz daha vakit kalmaya başladı bana. O zamanlarda da ziyan olmasın diye bebelerin artıklarını yiyordum. Örnek bir akşam yemeği menüm şöyleydi mesela: üç kaşık içine dil sokulmuş, ekmek bandırılmış soğuk çorba, bir avuç tükürüklü pilav, iki yarı-çiğnenmiş köfte, yerden toplanmış beş bezelye.

Zamanla bunu bile arar oldum, zira maşallah sübhanallah bebelerimin boğazı büyüdükçe bana yiyecek bir şey kalmamaya başladı. Geçenlerde anacım dolabıma mantı bırakmış. Üç tabak mantı pişirdim. Yemin ediyorum üç parça alamadım ağzıma. Bebeler yedi! En son onlar doyup da masadan kalkınca büyük bir iştahla kalan üç beş damla mantı suyuna yarım ekmek bandırıyordum ki oğlana yakalandım, onu da midesine indirdi! Neyse yemiş kadar oldum. Zaten klasik çekirdek aile yapısıdır bu: bebeler yer, ana doyar, baba kilo alır.

“Olsun anacım, ne yapalım onlar yesin de ben kuru ekmek de yerim,” diyerek hayatıma devam ediyordum ki hiç beklemediğim bir anda, hiç beklemediğim bir olay oldu. Çocukların ellerindeki oyuncaklardan bıktıklarını görünce yeni oyuncaklar çıkarmak için dolaplarını açtım. O anda gözüme kızın mutfak takımı ilişti. Daha önce bir iki kez çıkarmıştım da kız işlevini bir türlü anlayamamış, demlikle kardeşinin gözünü çıkarmaya kalkmıştı. Acaba vakti geldi mi diye düşünüyordum ki aaaaa utandırdı beni vallahi. Daha sepeti döker dökmez ben, hemen bir kahve pişirdi de geldi yanıma. “Bak annecim, senin için kahve pişirdim,” diyerek. Gözlerim doldu, yemin ederim. “Bu günleri de görecek miydim yearabbim,” dedim. Tadına baktım ki mis mis… Suyu klozetten almış ama olsun, kızım yapmış ya, içinde zehir olsa da içerim valla. Hemen içimdeki Anadolu kadınına bağlayıp “Söz kaaveni de içeriz işallah, ellerine sağlık hanım kızım, nasıl yaptın bu harika kaaveyi?” dedim. Açıklıyorum işin sırrını sıkı durun kızlar: Kahvenin içine çay koymuş, fırında pişirmiş! Ama tam kıvamındaydı valla. Kurukahveci Mehmet Efendi tadamadan öldü bu lezzeti diye çok hayıflandım.

“Söz kaavesi olsun işallah”

Günlerce kız benden aldığı gazla çay, kahve pişirdi. Hatta bir gün para çayı bile demledi yavrucum her derde deva. Yaptığı her çay birbirinden lezzetliydi. Evlat eli değdiği belliydi hani. Bir yudumda tükettim hepsini. Sonra bir gün de yemeklere merak saldı. O akşam yemeğimizi o hazırladı: Fırında kırmızı yımırta, siyah kofte, beyaz lokum, turuncu ekmek üstü çikalata. Var yaaa, yok böyle bir menü. O nasıl lezzetti yarabbim, babasıyla parmaklarımızı yedik.

enfes!

O günden gayri kızımın adı Şef Mekki. Her akşam şahane mutfağından şahane lezzetler sunuyor bize. Kâh ballı balık pişiriyor, kâh sulu ekmek, kâh patitisli fasülyea… Bayılıyoruz, bayılıyoruz…

kızımın mutfağı

Tabi bütün bunlar olurken oğlum ne yapıyor diye merak ediyorsunuz. Efendim, o da her Anadolu erkeği gibi mutfak işlerini uzaktan seyredip, sadece yemeyi ve eleştirmeyi tercih ediyor. “Ama Melikeee fırında çay pişmez kii, fırında çay soğur” / “Ama Melikeeee ben ücüm sevmem.” / “Ama Melikeee çay hiç güzel olmamış.” Bu kadar lafa eline alıp bir şey pişiriyor mu? Hayır! Anasına bir faydası var mı? OLMAZ MIIIIII!

Yılbaşından bir önceki gece AVM’ye gittik. Oraya bir top alanı kurmuşlar. Bebelerim bayılıyor. Bizim de biraz işimiz vardı dışarıda. Bebeler ayağımıza dolanıyor tabi. Ben bebeleri oyalayayım da eşim de halledilecekleri halletsin dedim. Kapıda ayrıldık. Bebelerle markete girdim ki o da ne? Girişe kocaman bir reyon kuru yemiş yığmışlar. Benimkiler onu gördüler ya adım atmadılar içeri. “Anne fındık al, anne ceviz al, anne çekirdek…” Kredi kartı ve nakit niyetine aslan gibi kocasını yanında taşıyanlardan olduğum için ölüyorum desen üzerimde bir kuruş yok yemin ederim. Çocukları kandırmaya çalışıyorum, bakın topa gidelim, hadi oyun oynayalım, aa havada kuş varmış… Ama mümkün değil kanmıyorlar. En son istemeye istemeye “Ama oğlum, hiç param yok ki yanımda,” dedim. Oğlan suratıma baktı ve elini cebine attı: “Benim payam vay annea!” Ve cebinden 1 TL çıkardı bana uzattı. O kadar duygulandım ki anlatamam. Onu görünce kızı da silkeledim, ondan da 1,5 TL çıktı. İkisi bir oldu, kuru yemiş aldılar iyi mi? Tabi her ne kadar ben 12 TL’lik gariban yemişini önersem de onlar 27’lik lüks karışımı tercih ettiklerinden bir avuç anca alabildik. Ama olsun. Nefsimizi bastırdı. Yeminle söylüyorum, hayatımdaki en güzel kuru yemişi yedim. Aman da aman büyümüşler de analarına yemek yapar, yiyecek ısmarlar olmuşlar. Evlat eli değer de yenmez mi yahu?

20 yorum

  1. Yine harika bir yazı!!!!!! Hakır hakır Gülerken insan duygulanıp gözleri dolarmıymış??!!! Oluyomuş demekki. O iki yumurcağın mıncıklaya mıncıklaya öp benim için!!!!!!

  2. Çok tatlılar benim de oğlum küçükken bayram harçlığından bana bişeyler almak için kendini paralamıştı.En sonunda bir dondurma ısmarladı çok mutlu oldu.Günlerce ben anneme dondurma aldım diye gezdi. Canlarım benim hep mutlu olsunlar

  3. Yerim ben onlari yaa benim bile gozlerim doldu burda..buyudukce ballaniyor,kayseri diliyle otuyor bu bebeler:)

  4. Süper bir yemek tarifi
    ‘Fırında kırmızı yımırta, siyah kofte, beyaz lokum, turuncu ekmek üstü çikalata’
    Mekki yemek yaptığın gün renkleri öğreniyordu galiba 🙂
    Selcen olmuş bu olmuş.
    Mekki’nin oyuncak mutfaktan gerçek mutfağa geçme zamanı gelmiş.

  5. ayy secceee geberdim gülmekten..boğazımdaki yumru indi gülmekten.allah iyiliğini versin:))

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.