Çocuk kitaplarına ilgi duyuyorsanız ya da bebelerinize kitap okumaya meraklıysanız Büyük Ayı, Küçük Ayı dizisini mutlaka duymuşsunuzdur. Bebelerime Aferin, Küçük Ayı’yı küçük teyzeleri hediye getirmişti. Serinin başka kitabı da ne yazık ki henüz elimizde yok. (Bunu özellikle yazdım ha. Belki yayınevi görür de hayrına gönderir birini daha.) Kitap geldiğinde bebelerim daha çok küçüktü. Tahmin edeceğiniz gibi yırtarlar diye ellerine vermedim. Birkaç ay önce yine zırıltıları ayyuka ulaştığında bu kitabı çıkardım. Anam, anam, bayıldılar. O gün bugündür, en sevdikleri kitaplardan biri bu oldu. Kitapta özetle anne ayı ile yavru ayı ormanda keşfe çıkıyorlar. Yavru ayı sağa sola hoplayıp zıplayıp yeni bir şeyler keşfediyor. Anne ayı da “Aferin, küçük ayı” diyerek yavrucuğunu yüreklendiriyor. Keşfi sırasında yavrusuna hiç sınır koymuyor ama korumayı da ihmal etmiyor. Bu “koruyucu ama sınır koymayıcı keşif” fikri çok hoşuma gitmişti. “Bebe dediğin böyle büyütülür işte! Elin ayısı bile benden iyi biliyor be!” dedim. Kafama koydum, bu ayı metodunu ben de uygulayacaktım. Bugün nihayet bu düşüncemi hayata geçirme fırsatım oldu.
Sabah sokağa çıktığımızda ne hikmetse bebelerim parka gitmek istemediler. Sokakta gezmek istediler. Benim de aklıma hemen “keşif” fikri geldi. Fırsat bu fırsat dedim. Bebelerimi hayatı keşfetmeleri için yüreklendirmeliyim! “Haydi bakalım küçük yumoşlar, birlikte yaşadığımız yeri keşfedelim,” dedim. Heyecanla sağa sola baka baka yürümeye başladık.
Önce karşımıza kocaman bir tır çıktı. Yola park etmiş! Bildiğin 8-10 tekerli devasa tırlardan biri. “Anne buuu??” diye sordu bebelerim keşif merakıyla. “O tır annecim,” dedim. “Davarın biri buraya park etmiş.” Benimkiler tırı yakından görmek istediler. Tıpkı küçük ayının yeni keşiflerine dokunması gibi dokunmak istediler. Ama ben büyük ayı gibi hoş görülü olamadım bu konuda. Tıra yaklaşsınlar istemedim. “Hayır! Ellemeyin, tekerleri leş gibi kirli. Sonra kömürcü çırağı gibi kapkara oluyorsunuz. Daha dün yıkadım sizi! Kirlenmek yok! Ayrıca şoför manevra yapacak falan olursa güdük boyunuzla sizi fark etmez, Allah muhafaza çıtır çıtır ezer geçer!” Çocuklar dediklerimi tam olarak anlamasalar da el kol, göz kaş, ağız burun, g.t baş hareketlerimden kötü bir şeylerden söz ettiğimi anladılar, pek tırstılar. Uzaktan uzağa geçtiler.
Yolda iki adım daha attık ki ene bu sefer de kapağı çalınmış bir rögara denk gelmeyelim mi? Tabi benimkiler heyecanla “Annea buuuu?” diye etrafını çevirdiler rögarın. “Heyt, ulen, uzak durun ondan. Düşersiniz kafanız çat diye kırılır!” diye bağırdım. Yine tırstılar. Uzaklaştılar.
Bu böyle olmayacak dedim, ellerine yapıştım. Birlikte üç adım daha attık ki hemen ilerimizdeki inşaat için yığılan kumla karşılaştık. Oğlan sevinçle “Kuuummm” diye bağırdı. İçine girip bezine kadar kum sokmayı başararak çıktığı kum havuzu sayesinde gayet yakinen tanır kumu. İkisi birden hemen atlayacaklardı kuma. “Höyt” diye bağırdım. “Len kafanıza yığılır kum, altında kalır boğulursunuz. Allah muhafaza. Keşfedecek başka şey bulun! Hade bakayım, hade!”
İkisi bir kös kös kumdan da uzaklaştılar. Biraz daha yürüdük birlikte. O sırada karşımıza park halinde bir motor çıktı. “Annea buuuu?” dediler, hemen ellemeye çalışarak. “Ellemeyin len, çat diye kafanıza iner. Beyniniz kulağınızdan akar, Allah muhafaza,” dedim. Hışımla çekerek motorun yanından da uzaklaştırdım.
Birkaç adım daha gittik ki son yüz metredir kokusu burnumuzu delen çöp konteynırlarına denk geldik. Iyy nasıl bir konteynırdı o Allah’ım. Kesin gece biri arabayla dalmış, koca dörtgen konteynır üçgen şekil almış. Kenarına çöpler yığılmış. Suları yollara sızmış. Benimkiler yeni bir şey keşfedecek olmanın sevinciyle “Annea buu?” diye bağırdılar. “Aman haaa! Sakın yaklaşmayın. Pis o annecim, iğrenç! Ellemeyin, öldürürüm!” diye çekiştirdim bebeleri. Bebelerim tırstı. Uzaktan uzağa geçtiler çöpün yanından.
Sonra ben ağzımı ayırmış, bebelerime neyi keşfettirsem diye sağa sola bakarken, benimkiler yerde keşfe değer bir şey bulmuşlar. Heyecanla “Annea buu?” diye bağırdılar. Baktım ki, anam nasıl söyleyeyim, bir köpek etmiş gitmiş, üzerine de sinekler gelmiş. Ay midem döndü. Bögggh diye kusacaktım. Bulantıdan konuşamadım bile. Baktım oğlan yanına çömecek, yakından inceleyecek “Ööööggghhh” diye bağırdım. “Yaklaşma onaaaaaaaaaaaaa! Köpek kaka yapmış! Dokunma sakııınnn. Gebertirim!” Oğlancağız ürktü tepkimden, korkoooo diye arkama kaçtı. Tekrar sıkı sıkıya yapıştım ellerine. “Bu kadar keşif yeter. Yürüyün, eve gidiyoruz,” dedim. Yolun karşısına geçtim. Ters yönde yürümeye başladık.
Bu sırada yolun kenarındaki otun üzerinde birkaç tane küçük salyangoz görmeyeyim mi! Aman nasıl sevindim, nasıl sevindim! Bebelerime nihayet doğayı tanıtma fırsatı sunduğu için yüce Rabbime hamd ettim. “Bakın anneciiimm, bu salyangoz!” dedim. Birer tane ellerine verdim. Bunlar salyangozlara bakarken ben de sevinçle sağa sola bakıyorum, beni gören anne var mı acaba, ‘Ne kadar özgür yetiştiriyor çocuklarını’ der mi ola diye sırıtıyorum. Sonunda her şey yoluna girmişti işte. Ben de büyük ayı gibi özgürce bebelerime doğayı tanıtıyordum. Artık eve yeni bir keşif yapmış olarak dönecektik. Her şey muhteşem gidiyordu. Ta ki bebelerim salyangozları şeker sanıp yemeye kalkana kadar!!
😉 çok özgür ruhlu gördüm secce seni.. Yavrucaklara bir gün solucan göster de onu da bilsinler.. Bu arada şu bunalımlı günlerime iyi geldi. Sağolasın;)
senin neyin var özden? niye bunaldın yavrucum?
demekki şehir orman daha vahşiymiş :))
ormandan demek istemiştim 😛
haha doğru valla. ya da benden ayı olmaz:)
:)) Keşif olayı ile ilgili köye falan yerleşmek gerek. Şehir hayatında çok tehlikeli bu olay sanırım.
yazın bi de köyde deniycem inşallah
İlahi selcen gülmekten öldüm son bölümüne.Çok haklısın aynen senin dediğin gibi olacak bizde de onu elleme-buna dokunma-o pis-bu kötü!
Peki ya bu çocuklar dokunmadan nasıl öğrenecekler.
canım onlar da temiz şeyler öğrensinler. iş çıkarmasınlar başımıza
Şişko göbeğime sancılar gırdı yıneee ::)))))))) koparttın benı :)) şu verdığın enerjıyı ıkızlerde hıssedıyor bak 🙂 bu annemız neye guluyor ıkıde bır kah kah dıye bırbırlerıne sorulardır garıplerım:))
🙂
ya bayıldım çok manyaksın:)
olsun yılma sen keşfe devam..yağmurdan sonra daha çok salyangoz olur:)))bende büyük kızım bebekken hem dişlerini kaşısın hem ellerini keşfetsin falan filan diye havuç vermiştim eline vermez olaydım gırtlağına bi şey sokup kusmayı keşfetmişti:))
bence kesfe devam:)ama bide gel burdaki anneleri gor,ne kadar kesifci olduklarina inanamazsin.:)))cok fazla ozgur ruhlular:))bence sen tam kivamdasin:))
Cok cok guzel bi yazi olmus yine, cok sevdim blogunu, bu sefer yorum da yazayim dedim. Benim kizim henuz 4 aylik ama sirf buyudugunde topraga bassin, cicekler, bocekler, kurbaga, salyangoz vs gorsun, arabaya binmeden parka gitsin diye hergun bi dolu trafik cekerekten sehir disinda bi yerde yasiyoruz;-) Insallah bi ise yarar;-) Sevgiler.. Ikizlere opucukler;-)
Seni tanimadan , yuzunu bile gormeden cok seviyorum.Sadece yazdiklarini okumam yeterli.Nese kaynagin hic kaybolmasin.Hep mutlu Selcen cim .
hep mutlu ol demek istedim :/ pardon bu dokunmatik telefonlar cok kiro ya iki lafi bir araya getirip yazamiyor bile :))
yine öldüm gülmektenn :)) ellerine, aklına, fikrine, bebelerine sağlık :))
Bizimkilerden de oğlan pek keşifçi, nerde bir muzurluk var bulup çıkarıyor, elleme diyeceğim şeyleri elleyeceği zaman da önce dönüp bana bakıp en sevimli gülüşü ile bana bakıyor, yapıcam ama kızma der gibi.
Harika olmuş keşif 🙂