– Annea bu? – Bu blog, evladım. Gün içinde çektiklerimi insanlara aktarmama yarıyor.

Bebeklerim yirminci ayı bitirmek üzereler. İlk bir yıl fiziksel değişimleri beni çok şaşırtmıştı. Bu ne kadar hızlı büyümek böyle! Elim kadar doğdular. Bir yılda boyumun yarısı kadar oldular. Ben de komplekse girdim tabi. “Benim otuz senede aldığım yolun yarısını on iki ayda aldılar. Bu kadar da kısa olunmaz ki hüüü” diye az zırlamadım.

Bu seneye de damgasını zihinsel gelişimleri vurdu. Her şeyi o kadar çabuk öğreniyorlar, her şeye o kadar meraklılar ki. Bu yaşlar için boşuna “Bebeler bilim adamı gibi çalışır” demiyorlar. Gerçi benimkiler bilim adamı gibi değil amele gibi çalışıyorlar. Sürekli evde bir dan dun, tak tuk.  Ama iyi iş çıkartıyorlar haa.

Açık konuşmak gerekirse şimdiye kadar hiç “Ay benim bebelerim üstün zekâlı” diyeceğim bir olay olmadı. Hâlâ yumurta sahanını bir ayaklarının üzerine koyup öbür ayaklarıyla yumurta sahanının üzerine basıp kendi ayaklarını ezerek ağladıkları oluyor. Ya da Obama’yı teyzeleri sanmaya devam ediyorlar. Hatta bazen o kadar saftirik işler yapıyorlar ki ciddi ciddi “Bunları gerçekten de ben mi doğurdum?” diye hayıflanmıyor değilim. Ama yine de beni çok şaşırttıkları anlar oluyor işte. Özellikle dilsel gelişimlerini inanamayarak takip ediyorum. “Annea” diyeli şunun şurasında ne kadar oldu ki? Kız çatır çatır her şeyi söylemeye başladı. Oğluş biraz daha ağırdan alıyor. Ama o da canavar gibi geliyor. Böyle giderlerse seneye evde münazara grubu bile kurabilirim. Tabi herkesin “Ayy bunu o mu dedi?” dediği şeyler karşısında pek bir güzel kırıtıyorum. Ama işin arka planında hiç de sanıldığı gibi kırıtkan değilim. Irgat gibi çalışıyorum yemin ederim!

Küçük hanım evde bir “Bu?” muhabbetine başladı. Başta çok güzel geliyordu. Her şeyi soruyordu:

–          Annea, bu?

–          Bu lamba.

Sonra başka bir şey:

–          Annea bu?

–          Bu da çiçek.

Ve giderek zorlaşmaya başladı. Zira sorulacaklar hiç bitmiyor:

–          Annea bu?

–          Buuuuu hmmmm sandalye.

Ve daha da başka bir şey:

–          Annea, bu?

–          Buna da kısaca elinin körü diyebiliriz, yavrucum.

Tabi ki de susmuyor:

–          Annea, bu?

–          Oyy Allah’ım.

–          Annea, bu?

–          Buuuuu daaaaaaa

–          Annea, bu?

–          Sus kız gari.

–          Annea, bu?

–          Yeter ulen.

–          Annea…..

Bu muhabbet hiçbir zaman bitmiyor. Hele bir de söylediklerimi tekrarlama çabası yok mu. Oyyy.

–          Annea bu?

–          Tencere.

–          Pencere.

–          Pencere değil yavrum, tencere.

–          Pencere

–          Tencere!

–          Pencere!

Kız yine iyi. Hiç olmazsa sesleri benzetiyor. Oğlanda o da yok.

Annea bu?

– Terlik

– Giddah!

Hadi ortak bir ses olsa içlerinde gam yemeyeceğim de. Ama vallahi yok.

Gündüz gene neyse. Bir de bunun gece kuşağı var. Uyusun diye gözüne bakıyorum, bir an önce zıbaracağım ben de. Hanım sallandığı yerden yayına devam ediyor.

–          Annea bu?

–          Yastık

–          Annea bu?

–          Yorgan

–          Annea bu?

–          Tekme, yavrucum. Uçarak sana geliyor.

Sonra bir gün fark ettim ki yavrum bana başka bir mesaj veriyor:

–          Annea, bu?

–          Bu mandal annecim.

–          Annea, bu?

–          Bu da mandal, annecim.

–          Annea, bu?

–          İnanmayacaksın ama bu da mandal yavrucum. Hatta şu anda önünde duran 27 parçanın 27’si de mandal.

İşte bu cümleyi kurduğumda beynimde bir ışık yandı. Demek ki yavrucuğum onun bir tek mandal olduğunu öğrenmekle yetinmiyordu. Özelliklerini de öğrenmek istiyordu. Ben de anlatmaya başladım.

–          Bu kırmızı mandal, yavrum.

–          Bu da sarı mandal.

–          Bu kırık mandal.

–          Bu birazdan dudaklarını kıstırıp beni biraz rahat ettirecek mandal.

Sevgili yavrum, öğrendiği her mandal özelliği karşısında sırıtarak sevincini belli ediyordu. Sonra evdeki diğer nesnelere geçti.

–          Annea bu?

–          Bu sandalye. Mutfak sandalyesi.

–          Annea bu?

–          Bu da cam sürahi.

Baktım bu iş çok sıkıcı. Ben de kendimi eğlendirmeye başladım.

–          Annea, bu?

–          Buuuu koltuk. Rus çarı 1. Petro, Paşa Dedene hediye olarak göndermiş. Nesilden nesile aktarılarak bize kadar ulaştı.

–          Annea bu?

–          Bu da yine Paşa Dedene ait bir tablo. “Dağdaki inek” tablosu. Geçen yıl müzayedede iki milyon dolar para biçtiler de yine vermedim. Hatıra yavrucum o bize. Gelin olurken senin çeyizine koyacağım.

–          Annea bu?

–          Bu da elmas yüzüğüm yavrum. Annemden hatıra. Evlenirken takmıştı. Baban “İlle bozduralım borçları kapatalım” dedi ama vermedim. Ahmi’nin nişanlısına takacağım. Hmm belki de takmam. Düşündüm de elin kızına niye vereyim ayol.

Sonra bu iş de baymaya başladı. Her ne kadar kızım anlattıklarımı ağzı açık dinlese de her seferinde bir torba laf etmek kolay değil valla.

Zamanında küçük kız kardeşime İngilizce öğretmeye heveslenmiştim. Birinci saatin sonunda “Abla İngilizce daha bitmedi mi?” demişti. Çok gülmüştüm ama ben de şimdi aynı moddayım. Bu Türkçe ne zaman bitecek?! Dilimde tüy bitti valla!

49 yorum

  1. bizim de tüm günümüz “anne bu ” sorusunu yanıtlamakla geçiyor. bu dönem böyleler demek ki.allahtan günde 2 saat görüyorum da çene kaslarım yalama olmuyor 🙂

  2. :)))) vay başım ….

    ne diyim ben sana ki hep söylediğim bir lafı tekrarlıyorum…:)

    “kelin ilacı olsa ……” ::))))

  3. Anne bu donemi uzun sürüyor sanırım ama asıl sorun surda çıkıyor: senin oğlanın “giddah”gibi uyduruk adlandırmaları arttırdığı zaman.soyleki benim oğlan uyduruk birkaç isim bulmuş bütün gün onları sayıkliyor “anne agucu ver” oğlum agucu ne bilmiyorum bana göster diyorum.cevap “agucu evde”olarak donüyor.sipaya bak ipucu veriyor birde gideyim bulayım diye.ama biz haftalardır agucu nedir çözemedik hayır agucuyu bulamayınca zirlamaya başlıyor.

    1. bizim de amgı olayımız var çözemediğimiz. yerde gökte amgı arıyoruz. bir de birbirlerini kötü etkiliyorlar. kız ekmek diyordu benim gibi oğlan ekka koydu adını. ekke demeye başladı kız da. ekke, ekka kavgası başladı evde. ikisi de düzeltiyor yanlış dersem. şiveleri bile ayrı anacım

      1. bu sabah itibariyle çözdük ‘agucu’ nedir.Agucu ayakucuymuş yoğun ısrarımıza dayanamayan sıpa günlerce bizimle kafa bulduktan sonra gösterdi agucunun yerini:))

  4. secce abla bu yazı süper olmuş (her yazın gibi tabii ki)
    ama ben zaten bu bıdırıkların konuşmalarına bitiyorum çok şekerler…
    bu arada süpersin sabahın tabiri caizse köründe yazı yollamışsın ben o saatte sanırım horul horul uyuyo oluyorum…
    süpersin 😉
    bu arada bıdırıklardan ne haber?

      1. hmm tahmin etmiştim,teyzemlerde de öyle oluyo gün doğuyor çocuklar kalkıyor falan kolay gelsin secce abla 😀

  5. ayy gene çok güldüm yazına maşallah sende bu enerji varken ben kendimden utanıyorum benim bızdıklar daha bu nelere başlamasına 1 yıl var amla senden de t hafızama yazdıklarımı umarım zamanı gelince kullanırım bu uydurmalar çok eüğlenceliymiş bende bu ara şarkı modundayım bir elimde beş parmak diye başlayıp bir küçücük aslancukla son bulan :))) eline sağlık harikasınnn

  6. Sendeki nasıl bir yaratıcılıktır gercekten ağzım açık (gülmekten kapatamadım) kaldı 🙂
    Özellikle ufakliklarin obamayi teyzeleri zannetmesi kısmında koptum 🙂 süersin yeni yazıları merakla bekliyorum …
    Sen daha sonra bunları topla bı kitap yap bence ikiz annesinin günlüğü diye :))

  7. Bizim Ege de elektronik aletlere merak sardı. Evde odadan odaya şarj, pil, ışık diye geziniyor. Deniz de Ahmet gibi ağırdan alıyor. Bir elmadır tutturdu!

    1. benim oğlan da elektronikçi yaa. bilgisayar, telefon.. bayılıyor. hiçbirşey bulamazsa oturup çamaşır makinasının dönüşünü izliyor.

  8. Bir yazı ancak bu kadar güzel yazılabilirdi.. Hem güldüm, hem de başımıza gelen ve yine gelecek olan halleri hatırladım. Bizim ufaklık anne, ade (Ayşe), ede (teyze) gibi çıkarabildiğimiz kelimelerle, ne dediğini anlamadığımız bi ton şey konuşuyor. Yazıdaki paşa dedeler hikayesi pek hoşuma gitti, en çok da yüzük olayı :)) Sevgiyle kal..

  9. hah hah hah
    bunlar iyi gunler
    daha “yeden?” kısmı var.
    “bu ne?”
    “muz”
    “yeden?”
    “#$½&%+ diye yavrum”

    *-*-
    şiddetle tavsiye : Aziz Nesin.. “Mu Ni?”

  10. Allah’ım bu ne komik bir yazıydı böyle….tesadüfen rastladım bu bloga ve bayıldım.okumadığım bütün yazılar benim için yeni gerçekten.. geri dönüp dönüp okuyorum…bayıldım ya…

  11. “80li yaşlarına ayak basan yaşlı adamla oğlu bahçede oturup sohbet ediyorlarmış adam ağaçta uçuşan kuşlara bakıp,
    -oğlum bu ses çıkartan şeyler ne demiş ?
    oğlu : kuş babacığım diye cevap vermiş
    baba 2 dakika geçmeden yine sormuş
    – oğlum nedir bu ses çıkartan şeyler böyle
    oğlu yine cevap vermiş: kuş baba!
    Adam 6 kere daha aynı soruyu sorunca oğlu dayanamayıp bağırmış yeter artık baba anlasana işte kuş diyorum sana diyerek babasını azarlamış…
    bunun üzerine yaşlı adam içeriye gidip bir defter getirmiş ve bir sayfasını açıp oğlundan okumasını istemiş ,oğlu şu satırları okumuş.
    – Bugün küçük oğlumun 5. yaş günü onu bahçeye oynamaya çıkarttığım da dallarda uçuşan kuşlara bakıp bunların ne olduğunu bana tam 20 kere sordu ve her seferinde ona büyük bir mutlulukla kuş olduğunu anlattım ve o da gelip benim boynuma atladı..
    Yaşlı adamın günlüğünü okuyan genç adam göz yaşlarını silip babasından özür dilemiş…
    Bu hikayeyi duymuşsunuzdur belki ama paylaşmak istedim dilerim sizin kıymetiniz günlük sayfaları okunmadan bilinir 🙂
    Sevgi ve ailenizle kalın…..

  12. Harika bir anlatım olmuş bolgunla ve senınle tasnıstıgıma cok memnun oldum :)) çocukların bi harika hemen favorilerime ekledim kolaylıklar dilerim

  13. gıddahtan sonra okuduklarımı anlamak için 2 kez okudum 🙂 öldüm gülmekten.. Allah sana sabır, sağlık ve kolaylıklar versin. Biz bir tanesi ile başedemezken.. Birde ben hamile olduğumu öğrendiğim o an ikizlerim olsun istemiştim.!!! Ne yapmışım ben yaaa dedim şimdi 🙂 Ayrıca seni ve ikizlerini tanığıma çok sevindiim şuanda..

  14. Öldüm gülmekten çok yaşayın e mi:)) Hatta ben gülerken oğlum neye güldüğümü sordu, gülmekten okuyabildiğim kadarıyla ona da okudum. Koptuk ana-oğul. Ben de kendi çocukluğumu hatırladım. Çok meraklıydım galiba. Herşeye neden diye sorardım. Annemi nasıl sıktıysam artık, “yeter artık, neden, neden, neden” diye bi çıkıştı bana. O günden sonra ağzımdan neden lafı çıkıp bunu fark edince, korkudan gözlerim pörtledi uzun süre valla:) Düşünüyorum da oğlum böyle şeyler yapmadı mı ne, hiç hatırlamıyorum. Onun en büyük vukuatı mermer sehpayı ayağının yanına düşürüp aklımı başından almasıydı. Babaannesi telefonla aradı. İşten eve gelinceye kadar öldüm öldüm dirildim. Neyse, ucuz atlatmışız. Büyüyorlar be. Koca adam olduklarında öptürmüyorlar bile:) Tadını çıkarmaya bak.

    1. tşk ederim nurten yorumun için.
      şimdiden öptürmüyor oğlan, kız sırnaşıyor da.
      valla “ne” sorusu bile canımdan bezdirdi bir de “neden”i düşünemiyorum

  15. Selcen Hanim, iyi guzel hos da cocuklara niye “annecim” diye hitab ettiginizi anlamadim. Tam cocuklar dil ogrenirken kargasaya neden olmaz mi bu? Hani kimin anne kimin cocuk oldugu karismasin diye, o bakimdan 🙂

    1. yok canım, kendilerini anam sanacak değiller herhalde. gerçi kız, oğlanın annesi olduğunu sanıyor ama:)

  16. Secce gülmedim önce koptum sonra ağladım resmen bu saatte.Hep yorum yazmak istiyordum ama kısmet olmadı.Lütfen en alttaki modda devam et bizi de haberdar et 🙂 Bu arada senle tanışmadan gitmek istemiyorum İstanbul’dan
    Sevgiler,

  17. Vallahi gözümden yaş geldi gülmekten. Nasıl kaçırmışım ben bu yazıyı. Rabbim de hem seni hem evlatlarını güldürsün inşallah.

fadik (@fadikbektas) için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.