(Daha önceki anormal “normalleşme” hikâyeleri için bkz: 1. turşu, 2 çiş partisi., 3. gezenti, 4. cüzzamlı kurabiye, 5. AVM, 6. metrobüs, 7.tatil)
Uzun süredir çocuklarla gezi planı yapıyorduk. Evet, birlikte 20 km’yi bile iki mola ile gittiğimiz, aynı şehrin içindeki havaalanına ulaşabilmek için bizi bir gece annemde bir gece teyzemde yatılı kalmak zorunda bırakan çocuklar artık nasıl olsa büyüdüler, hayat normalleşti, birlikte gezip tozabiliriz diye düşünüyorduk. Son gittiğim Kocaeli Fuarı ne kadar yanıldığımı ortaya çıkardı. Altı üstü 2,5-3 saat araba yolculuğu yaptık ama arabadan indiğimizde karı koca sanki haftalarca kamyon kasasında dağ bayır dolaştırılmış gibi sersemdik. Evet, çocuklar büyümüştü, yerlerinde oturuyorlardı ama çeneleri hiç kapanmıyordu! Vır vır vır vır vır. “Bu kamyon nereye gidiyor?” “Bu dağın arkasında ne var?” “Yerdeki driftleri (fren izine yeni nesil drift diyor) kim çıkarmış?” “Kaza mı olmuş? Kim ölmüş, kim kalmış….” “Aaa yabancı ülkenin arabası! Arkasında PL mi yazıyor. NL mi. Yaaa biraz hızlı gidelim noluurrr, nereden gelmiş bakalım!”
Allah biliyor ya, başta tüm madamlığım üzerimdeydi. Ay bebelerimin beyinleri gelişiyor, ay sorgulamayı öğreniyor, ay kıyas yapıyor, ay hayal güçleri gelişiyor…. diye heyecanla uzmanların öğütleri doğrultusunda canla başla soruları cevapladım. Hatta sorular üzerinde beyin fırtınası yaptırdım, ama baktım ki bebeler öğrenmek için sormuyor anacım. Sırf laf olsun diye soruyor. Daha ben cevabı söylemeden zırt diye ya öteki soruya geçiyorlar, ya ne dediğimi dinlemiyorlar, ya sorulmayacak kadar basit şeyleri soruyorlar ya aynı soruyu tekrar tekrar soruyorlar… Beyin fırtınası yerini araba içi Secce Bacı kasırgasına bıraktı. Hööööyt diye estim gürledim valla. Yeter be! Madamsak madamlığımızı bilin! Anam beni cevap anahtarı olarak mı doğurdu? Bu ne kadar soru! Kesin sesinizi oturun, sağa çeker arabayı bırakırım valla! Hıp diye sustu bebeler. Ama sadece 3,5 dakika!
Yaz tatili için eşimin izin tarihi yaklaştıkça elimin ayağımın titremesi, gözümün seğirmesi sebepsiz değildi hani. 😉
Gerçi bir bakıma iyi olmuş Kocaeline birlikte gidişimiz. En azından çocuklarla gezi demosu görünce uzun bir yolculukta başıma gelecekleri tahmin ettiğim için hazırlıklıydım bu sefer. Yola çıkmadan bulabildiğim bütün radyo tiyatrolarını yükledim. Oğlanın öğretmeninin yaz tatili için verdiği soru bankalarını da aldım yanıma. Radyonun çekmeme ihtimaline karşı bir sürü de ses dosyası indirdim. Bebeler ağzını açtığı an verdim mehteri! Onu dinleyeceğiz, bunu dinleyeceğiz diye hiç sesleri çıkmadı. Dinlemekten sıkılıp sorularına dönecek oldukları anda da açtım soru bankasını. Durun birazcık da ben size soru sorayım dedim. “Anneciğim en iyisi kimse soru sormasın, sessizce gidelim” dediler. E siz bilirsiniz canlarım. 😉
Huzur içinde kona göçe Köyceğiz’e kadar ulaştık. Orada arkadaşımız Mübeyyen bizi misafir etti. Misafir etmekle kalmadı, ömrümüzün en güzel alternatif doğa tatilini de yaptırdı bize. Sayesinde çocuklar yepyeni tecrübeler yaşadılar.
Uzuuun uzun doğa yürüyüşleri yaptılar…
Dağlar aştılar….
Dereler geçtiler….
Kayalara tırmandılar…
Denizde yüzdüler…
Tekne sürdüler…
Eşsiz manzaralar gördüler…
Ve tabi ki de çok yoruldular. 🙂 Öyle ki Ölü Deniz’e geldiğimizde çocuklar da yorgunluktan ölmüştü. Arabadan bile indiremedik. Baktık ki bu kadar deniz, kum, güneş, dağ, taş yetti bebelere, bizim de birkaç gün tatilimiz daha var Tonton Anneanne‘ye bir sürpriz yapalım dedik. Hiç haber vermeden bir gece vakti bağa vardık. Gecenin karanlığında ben dannn diye içeri girince anneannem kalpten gidiyordu. 🙂 “Töbe bismillah, cin mi girdi, şeytan mı aruuuu” diye bağırıp ilk şaşkınlığı attıktan sonra “Siz de nireden çıktınız gıııııızzz!” diyerek bizi haşladı. Mutluluktan olduğunu ümit ediyorum. 🙂
Birkaç gün de Kayseri’de alternatif tatil yaptık. Domates topladık, fasulye ayıkladık, üzüm kestik, tosbağa yakaladık… Bayram sabahı adet olduğu üzere nohut yahnisini de hazırladık.
Bayramın ikinci günü İstanbul’a doğru yola çıktık. Anneanneme kırk bin kez “Araba dolu, bahçeden bir şey alamayız” dememize rağmen “Dur şuncağız şiiden bi şii olmaz, sonra üzülürüm arkanızdan” denerek arabaya kabak da kondu, yaprak da, domates de, üzüm de, elma da, armut da… En son maydanoz da biçilip arabaya girince yer açılsın diye bebeleri bırakmaya karar verdik. 😉
Ama ana yüreği işte. İçim razı olmadı. Bebeleri de bir köşeye sıkıştırıp birbirinden güzel anılarla eve dönüp yeniden tatile çıkmanın hayalini kurmaya başladık.
Arkamızda bıraktığımız 4 000 km yola şöyle bir baktım da bu sefer hayat gerçekten normalleşmiş galiba. 🙂 Darısı gecede on beş kez kalkanların başına. 😉
?
😉
evet normalleşti bir kate performansı da senden bekliyoruz o yüzden:)ne demişler batının ilimini irfanını alın:)hoşgeldin özlettin kndini
:)) normalin çivisi mi çıktı niye tekrar anormallik isteyeyim?
Tatilmi oda ne??
🙂 yakında öğrenirsin inşallah. 😉
4 yaş 2 aylık 2 kuzucuk ile İzmir Kırıkkale arası seyahat ettim. Üstüne üstlük yolda bozulan otobüsün yerine yenisini bekleyerek 14 saatte tamamlanan bir yolculuk. Mutluyum gururluyum 🙂 küçük bir ayrıntı vardı gece gittiğimiz için 12 saatini uyudular :)))
vayyyy yine de madalyalıksın bacıııım maşallah!
madalya istemem de bir iki kitap olur :))) kütüphaneciyim ben kütüphaneye koayarım okur gelen giden bebeler 🙂
maşallah ben olsam kendime isterdim ne kadar cömertsin. ayarlayayım inşallah.
paylaşmak güzeldir
Kütüphane candır
bebeler başımızın tacıdır diyerek susayım kargo beklemeye başlayayım ben 🙂
kırıkkale mi?neresinden bacım?
Feyza gelin kontejyanından kırıkkaleliyim ben. Aslım Aydınlı 🙂 Keskinli koca tarafı
aa ben de gelin kontenjanından bizim de karşıyaka:)özelden kaynana çekiştirilir:)aslım trakya benim de
Yazmadan duramadım. 6, 3 ve 1 yaşlarında 3 bebeyle Adana dan İzmit’e gece boyu süren genel olarak çok da yardım almadan bir yolculuk geçirdim. Sonra Ankara sonra tekrar Adana. Tatil değildi belki ondan eve döndüğüme sevindim vallahi
büyüksün usta 😉